Ama keşke dik durabilseydik.

“Keşke” kelimesi sevilmez pek; pişmanlık, özlem, hata, ders almamak, bile bile lades gibi kendi yüzümüze çarpan tokattır çünkü.

Bugün saygıyla, minnetle dünyanın bugüne kadar gördüğü en ileri görüşlü ve en akılcı devlet adamı, bir büyük asker ve başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü anıyoruz.

Hala aydınlatıyor fikirleriyle, hala yolumuzu çiziyor, hala ışık tutuyor bizlere…

O yüzden milyonların O’na olan bağlılığı artıyor, o yüzden ne kadar unutturulmaya ve ismi silinmeye çalışılırsa O’na olan sevgi büyüyor..

10 Kasımların hangi güne denk geldiği önemli değil çünkü hiçbir zaman Diyanet, Atatürk’ü anmıyor ama bu 10 Kasım, Cuma gününe denk geldi, ne olur sanki Cuma Hutbesi’nde Atatürk’ü saygıyla anarak ruhuna bir Fatiha gönderseler?... Diyanet’i kuran Atatürk, ülkeyi kurtaran Atatürk, camilerimizde ezanın okunmasını sağlayan Atatürk… Diyanet’te tık yok!

O yüzden başımız önde bugün…

Keşke olmasaydı başımız önde…

Keşke dik durabilseydik…

Keşke ilkelerinden ve söylediklerinden ayrılan olmasaydı…

Keşke Cumhuriyet ile Padişahlık…

Keşke İstanbul’un Fethi ile İstanbul’un Kurtuluşu…

Keşke 26 Ağustos 1922 ile 26 Ağustos 1071 kıyaslanmasa…

Yarıştırılmasa…

Bölünmese, kutuplaştırılmasaydı toplum.

Keşke Türkiye Cumhuriyeti’nin 100.yılı böylesine tartışmalı, böylesine vatandaşın zorlamasıyla devleti harekete geçirmese, aylar öncesi ve tüm yıl sürecek etkinliklerle kutlamalar 365 güne yayılsaydı…

Keşke Dolmabahçe’nin karşısına Vahdettin Köşkü konulmasaydı…

Keşke İsrail’i boykot edeceğiz diye colaları açıp dökeceğimize İsrail’den tohum niye alır haldeyiz buna kafa yorsaydı toplum…

Keşke tarımda yine eskisi gibi kendimize yeter 7 ülkeden biri olmaya devam edebilsek, Kanada’dan mercimek almasaydık misal

Keşke 160 milyon zeytin ağacımızın en az yarısı maden ve bilumum tuhaf yasa yüzünden tehlikeye girmeseydi…

Keşke Anayasa Mahkemesi kararlarına kafa tutulmasa, keşke çocuk yaşta evliliği savunan milletvekillerimiz olmasa, keşke liyakat sıfırlanmasaydı…

Atatürk’ü anlamak için yaptıklarına bakarken; o günün tarihi koşullarıyla düşünerek değerlendirmemiz gerekir.

Atatürk siyaset üstüdür.İçimizdeki nankörleri, bitmek bilmeyen kin tutanları bir kenara koyun, Atatürk’ü yabancıların kaleminden bile okusanız saygıyla anmanız gerekir.

Atatürk, 20.yüzyılın devlet adamı dehasıdır, ötesi yok.

1920’li yılları bugünle kıyaslayamazsınız ama örneğin bozkırın ortasında Atatürk Orman Çiftliği gibi bir harika yaratılmasına rağmen neden yüzyıl sonra AOÇ’nin kuşa çevrildiğini sorgulayabilirsiniz…

Cennet gibi ülkeyiz..

Her şeyimiz var…

Fazlasıyla var…

1923’ün aklından gerideyiz ama!

O yüzden başımız öne eğik…

Ata’nın gösterdiği muasır medeniyetler seviyesinde olabilir, düdük kadar Hollanda’nın tarım hayvancılıkta başardıklarına gıpta etmiyor olabilirdik…

İnsan kaynağımız süper, liyakatli insanlarımız da sayısız ama yapılan tercihlerle liyakatsizlikte dibe vurmuş haldeyiz..

Bile bile yapıldı bu hataların hepsi…

Cennet gibi ülkeyiz ve cennette yaşamamız gerek… 

Ama öyle hale getirdik ki… 

Başımız önde bugün… 

Saygıyla anarken Atatürk’ü… Devlet aklını arıyoruz, Cumhuriyet ayarlarına dönebilmeyi umut ediyoruz, parmakla gösterilen imrenilecek bir ülke olmak elimizdeyken bunu yapabilecek silkinişi, kendimize gelmeyi, biraz olsun neler olup bittiğini görecek bir toplum olmayı ve koltuk sevdasından önce vatan sevdalısı siyasetçileri arzuluyoruz.

10 Kasım’da Ata’nın huzurunda başımız dik ve gururla durmak istiyoruz.

“Keşke” dememek için acil şekilde akıl, ilim, vicdan, hukuk, sağduyu rayına girmek, nankörleri kendi dünyalarında bırakmak istiyoruz.

Atatürk’ün hayalindeki ülkeyi yaratabilecek bir zenginliğe sahipken kandırılmayacak devlet idaresi, şeyhlerin önünde el pençe durmayacak kaymakamlar, saçma sapan açıklamalarla değil bilim ışığı yakan rektörlerin olduğu bir ülke istiyoruz.

Başımız dik dursun diye!