“Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.”

Askeri kışlaların hemen hemen hepsine görmüşümdür bu sözleri.

Çok yerinde ve çok doğru bir söz ama, vatanseverlik, milliyetçilik, Atatürkçülük vb. kelimeleri dudaklarından eksik etmeyenlerin bu sözün gereğini yerine getirip getirmedikleri ise günümüzde hem meçhul, hem tartışmalı.

Hem bu kelimeleri dillerinden düşürmeyenler kendilerini çok ayrıcalıklı gördükleri gibi, milliyetçiliği, vatanseverliği, Türklüğü ve Atatürkçülüğü kendilerine has bir özellik gibi algılarlar.

Onların gözünde ve beyninde, onlar gibi düşünmeyenler, onlar gibi yaşama bakmayanlar milliyetçi değildir, Atatürkçü değildir, vatansever değildir.

Genelde bu kesim, kendilerini "ilerici", "demokrat", "özgürlükçü" olarak tanımlar.

Kendileri gibi düşünmeyenlerin düşüncelerine değer vermemeyi demokratlık sayarlar.

Atatürk'ün milletine gösterdiği en büyük hedef olan Türkiye'nin çağdaş ülkeler seviyesine ulaşması noktasında ise nutuk atmaktan başka bir adım atmadıkları gibi, bu yolda uğraş verenleri de maalesef "gerici" olarak niteleyip, "öcü" gibi gösterip, milletimizi korkutmaya çalışırlar.

Bu nasıl ilericilik, bu nasıl demokratlık, bu nasıl özgürlük, bu nasıl vatanseverlik anlayışıysa!

Bu nasıl ülkesini sevmekse, bu nasıl Türkiye'yi muassır medeniyetler seviyesine ulaştırma gayretiyse!

Anlayan varsa, veya birileri bana anlatabilecekse buyursun gelsin..

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı sayın Edip Uğur'un, "Milletten korkanlar milleti korktuyorlar" demesine benzetiyorum ben kendilerini "ilerici" olarak tanımlayanları.

Çünkü onlar değil miydi;

"İrtica hortluyor, şeriat geliyor" diye gırtlarları yırtılırcasına bağıranlar,

"Komünizm, faşizm geliyor" diyerek kardeşi kardeşe küstürenler, kırdıranlar.

Cem Karaca'yı dinleyeni "komünist", Barış Manço'nun şarkılarını dinleyip seslendirenleri "faşist" diye ayırt edip kutuplaştıranlar..

Buna benzer senaryoları yazanlar kendilerini aydın, ilerici, demokrat, özgürlükçü görenler değil miydi?

Ufuk açmak isteyenleri de engelleyenler, Türkiye'nin hep içe kapanık kalmasını isteyenler, gerçekte "aydınlık" isteyip "karanlık"lardan beslenenler değil miydi?

İrtica mı hortladı, şeriat mı geldi?

Yoksa komünist veya faşit bir rejim mi oluştu?

Tam aksine rahmetli Özal'la başlayan, bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la devam eden süreçte Türkiye, Dünya'ya gücünü kabul ettirmeye başladı.

Milli iradeyi hiçe saymayı alışkanlık haline getiren, başkalarının boyunduruğu altında "manda" gibi yaşamanın karşılığında beslenenler işte bunu hazmedemiyor.

Türkiye'nin büyümesini, gelişmesini, dünya ülkeleri arasında hakettiği yeri almasını hazmedemiyor.

Bunları neden mi söylüyorum.

Gerçek gericilerin kim olduğunu anlatmaya çalışıyorum sizlere.

Kendilerini ‘ilerici’ olarak tanımlayanların gerçekte birer ‘gerici’ olduklarına Atatürk stadındaki o muhteşem tabloya bir kez daha tanıklık ettiğimde kesin kararımı verdim.

Topluma "bunlar gerici", "yobaz", "irticacı" gibi lanse edilmeye çalışanların, gerçekte birer İLERİCİ, gerçekte birer DEMOKRAT, gerçekte birer ÖZGÜRLÜK SAVAŞCISI, gerçekte birer ATATÜRKÇÜ, gerçekte birer TÜRKİYE SEVDALISI, gerçekte birer TÜRK MİLLİYETÇİSİ.. Kısacası vatanını milletini sevenler olduklarını gördüm, inandım, yaşadım.

Gerçek gerici ve yobazların ise kimler olduğuna artık siz karar verin...