Ayrancı Şükrü’nün elinden içtiğimiz o köpüklü ayranlar artık yoksa, Susurluk Ayranı bitti demek değildir.

Lezzetin özü aynı kalmakla birlikte, yöntemi değişmiş demektir.

Susurluk’ta “astronot olacağım” diyen çocuklar çıkmıyorsa, hayal kuran kalmadı demek değildir.
Belki de o hayaller artık dijital ekranlarda büyüyor demektir.

Dayıoğlu’nda, Güneş’te, Adanalılar’da bir tost, bir ayran içilmiyorsa artık, yol kültürü bitti demek değildir.

Sadece eski garaj kültürünün yerini, otoyolun hızlı ritmi almış demektir.

Susurluk’un yaşlıları anılarını kimseye anlatmıyorsa, anlatacak şeyleri kalmadı demek değildir.
Anlatacak çok şeyleri var ama dinleyecek kulaklara hasret demektir.

Yalı Gazozu içip, tel arabalarla yarıştığımız günler geride kaldıysa, çocukluk bitti demek değildir.

Yeni oyun alanları, sokaktan bilgisayar ekranlarına taşındı demektir.

Susurluk ayranı artık cam bardakta köpürmüyorsa, özelliğini yitirdi demek değildir.
Yalnızca köpüğü plastik bardağa sığmak zorunda kaldı demektir.

Susurluk sokaklarında selamsız yürüyorsak, kimse kimseyi tanımıyor demek değildir.
İnsani nezaketleri gereksiz bulur olduk demektir.

İnebey İlkokulun yanındaki karpuz pazarında o dolu kamyonetleri göremiyorsak karpuz satılmıyor demek değildir.
Sadece karpuzlar artık market reyonlarında, plastik kasalarda sergileniyor demektir.

Susurluk’ta yaz akşamları evlerin önünde minderler serilmiyorsa, sohbet bitti demek değildir.
Apartmanlar çoğaldıkça, komşuluk azalıyor demektir.

Zevk Sineması’nda Meram Ses’te, Şeker-İş’te film izlenmiyorsa, sinema bitmiş demek değildir.
O koltuklarda paylaşılan heyecan, şimdi anılarda yaşamaya devam ediyor demektir.

Susurluk’un geçmişine duyduğumuz özlem bugünü değersiz görmek demek değildir.
Geçmişteki o insani dokunuşları, samimiyeti, aidiyet hissini bugünlerde daha çok arıyoruz demektir.

Ve…

Susurluk kendini “unutulmuş” hissediyorsa eğer, biz unuttuk demek değildir.
Henüz hatırlama vakti gelmedi demektir…