Propaganda döneminde herkes eteklerindeki taşları döktü.
Meydanlara liderlerin biri geldiğinde, diğeri başka bir ilin meydanında kitlelerle buluştu.
Büyülü cam dediğimiz televizyon ekranları adeta siyaset podyumuna dönüştü.
Önüne gelen konuştu. Söylenmedik söz, atılmadık iftira, çalmadık kara kalmadı.
Temelinde "halka hizmet" yatan siyaseti yapanlar zaman zaman sertleşti, üsluplar kırıcı oldu, birbirlerini akıllara durgunluk verecek, normalde 'kavga sebebi' sayılabilecek ifadeler kullanarak suçladı.
Atılan nutukları, yerine getirilmesi imkansız olan vaadleri, siyasetçilerin birbirlerini suçlamalarını seçim ortamının getirdiği gerginliğe verip, demokrasinin güzelliği dedik.
Zaten bu sürecin finalini de halkımız yaptı.
"Yeter artık. Siz susun. Son sözü ben söyleyeceğim" diyerek sandığa gitti. İradesini sandığa yansıtıp, seçime partilerle onların liderlerine tarihi mesajlar verdi.
Vatandaş hem kendi, hem çocuklarının ve hem de Türkiye'nin geleceğini oyladığı 'kader seçimi'nde tercihini istikrardan yana kullandı.
Ak Parti'nin iki dönemdir uyguladığı politikaları onayladı, "durmak yok, yola devam" sloganına sandıklara bıraktıkları oylarla eşlik etti.
Türkiye'nin önünü açacak, Cumhuriyetimizin 100.yılının kutlanacağı 2023'teki hedefine ulaşmasına kolaylık sağlayacak, ülkemiz insanının hayat standartlarını yükseltecek, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlemesini sağlayacak "Sivil Anayasa'yı da hemen yapın" mesajı taşıyor aslında milletimizin sandığa yansıttığı iradesi.
Vatandaşın meclise taşıdığı ve 'sizde hem ülke gerçeklerine, hem de aynaya bakıp kendinize bir çeki düzen verin' diye kendi kaderleriyle başbaşa bıraktığı partilerin, milletimizin sandık yoluyla verdiği mesajı doğru okuyacaklarına inanıyorum.
Sandıktan çıkan sonuçların ortaya koyduğu tabloyu farklı yorumlayıp, bahaneler üretmeye çalışanlar varsa eğer, bunlar sadece ve sadece kendi kendilerini aldatır ki, bu da kendi gelecekleri açısından yok olma tehlikesi anlamı taşır.
Anlayacağınız, bu saatten sonra herkesin halkın sesine kulak vermek, milletin iradesine saygı göstermek ve ona göre yeni bir yol haritası belirlemek gibi zorunluluğu ve sorumluluğu var.
İşte bu noktada, benimde altına imzamı gözü kapalı atabileceğim sayın Ekrem Dumanlı'nın yaptığı şu tespitleri herkesin okuması ve bilmesi açısından paylaşmak istiyorum.
***
1 - LÜTFEN, HALK İRADESİNE SAYGI
Bizdeki seçime katılma oranı, dünyanın pek çok demokratik ülkesinden hayli fazla. Bu, demokrasi kültürü ve beklentisinin ne kadar yerleşik hale geldiğini gösteriyor. Seçime katılımın yüzde 70'in altına düşmediği bir ülkede asla rejim sorunu olamaz. Madem durum bu kadar net ve sürekli hale gelmiştir; halkın demokrasiye olan inancı ve güveni saygıyla karşılanmalıdır. Unutmamak gerekiyor ki onun sandığa yansıttığı tercihi içine sindiremeyenler, bir sonraki seçimde daha şiddetli bir cezaya maruz kalır. Bu milletin bilgisi de, sezgisi de önemlidir. O iradeden umduğunu bulamayan (medya da buna dâhildir) kendini sorgulamak, "Ben nerede hata yapıyorum?" demek zorundadır...
2 - MESELELERE SİYASET ÜSTÜ BAKMAK ŞART
Madem seçim heyecanı ve telaşı bitmiştir ve herkes boyunun ölçüsünü sandıkta almıştır; artık ülkenin ana meselelerine daha soğukkanlı bakılabilir. Tribünlere oynamak ve oy toplamak için yapılan çalışmaların seçim atmosferi açısından belki bir mantığı bulunabilir; ancak seçim sonunda herkesin partizan düşüncelerden arınarak bu ülkenin temel meselelerine aklıselimle, fikri selimle hatta kalbi selimle bakması gerekiyor. Zira bu ülkenin bazı problemleri particilik taassubuyla çözülemeyecek kadar derindir. Lafazanlık yapılarak kaybedilecek zaman, bu ülkenin geleceğini çalmak, istikbalini karartmaktır. Meydanlarda söylenen söylendi; bazen de maksadını aşan laflar sarf edildi. Şimdi meselelere gelecek nesiller için bakma ve siyaset üstü bir mantıkla sorunları çözme zamanıdır. Demokrasi, bir tahammül ve nezaket rejimidir. Bu nedenle basit kavgalardan sıyrılmak ve en temel konulara sorumluluk şuuruyla yaklaşmak zorundayız. Başka çare de yok zaten...
3 - SİYASET MÜHENDİSLİĞİNE SON
Her seçim sonucu, aynı gerçeğin altını çiziyor: Kapalı kapılar arkasında yapılan toplum ve siyaset mühendisliğine gerek yok. Maalesef bu gerçeği herkes anladı, bizdeki derin yapı ve onun sözcüsü durumunda olan medya bir türlü anlamadı. Bu seçimde de bazı olaylar siyaset dışı olmasına rağmen siyaset mühendisliği için tepe tepe kullanıldı. Bu tür tasarım planları yapanlar, halkın basireti ile alay etmiyor iseler, halkın ferasetini hiç bilmiyor demektir. Halk hangi sözle hangi maksadın güdüldüğünü, şehit cenazeleri üzerinden oy devşirme işlerinin nasıl yapıldığını, kaotik hadiseler üzerinden suni tepkilerin nasıl oluşturulduğunu gayet iyi biliyor. Acı tecrübeleri var çünkü. Yalan yanlış bilgilerle, çarpıtılmış yorumlarla, manipüle edilmiş hadiselerle siyasete yön vermeye çalışanlar ve ona borazanlık yapanların artık şu gerçeği anlaması şart: Bu ülkede alavere dalavere ile bir yere varmak mümkün değil. Söyleyecek sözü olan, projeleriyle halkın huzuruna çıkmalı ve onun iradesini etkileyecek somut ve olumlu planlarla o iradeden yetki istemeli. Başka yolu yok.

***
İşte o tespitleri okudunuz. Sizin de gözü kapalı imza atacağınıza inancıyla önceliğin ülkemiz çıkarları olması gerektiği bilincinin artık toplumun her kesimine yerleşmesini diliyorum.
Kalın sağlıcakla...