Vekillerin seçim öncesi "şöyle iyi yapacağım, böyle halkımı savunacağım, doğru olacağım" vaatlerinden sonra heyecanla bekledikleri yemin töreni de yaşandı.
Yemin töreni ile ilgili bir şey yazacak değilim.
Ama yemin ile ilgili yazacak şeylerim var...
Bizim insanlarımız için söz söylemek yeterli değil. İnsanlar kendisine inandırmak için neden yemin etme gereği duyarlar acaba?
Yalan söyledikleri için olmasın sakın?
Evet, maalesef yalan söyledikleri için.
Şöyle bir düşünün çevrenizdekileri...
Sizde duymuşsunuzdur: Vallahi doğru söylüyorum, ekmek Mushaf çarpsın, çocuğumun ölüsünü öpeyim ki, Allah belamı versin ki doğru söylüyorum gibi…
Tövbe tövbe... Ne gerek var ki!
Söylediği sözlerin ciddiyetinin farkında olan bir insanın kuracağı cümleler değil bunlar. Ne demek Mushaf çarpsın! Ben, böyle yeminleri sıkça kullanan insanların zaten çarpılmış olduğunu düşünüyorum. Hem sözüne güvenilir insan neden kendisine inanılsın diye yemin etme ihtiyacı hissetsin ki. Elbette hissetmez.
İşte bu yüzden yemin yalancıların işidir!
Eğer bir insan sık sık aynı şeyleri yineliyor ve anlatıyorsa anlayın ki yalan söylüyor ve bunun üzerini örtme çabası olarak da yeminler sıralıyor. Bu durumu anlatan çok güzel bir atasözümüz var: Minareyi çalan kılıfını hazırlar.
Minareyi çalanlardan olmayalım ki, kılıf hazırlamaya çalışmayalım.
***
YALANLAR SİLSİLESİ
Bir yalan sadece, ne olacak ki demeyin. Sakın ha küçümsemeyin. Bir yalan bir sürü yalanı beraberinde getirir. Bir yalan, bir yalan daha… Ve sonuç üstesinden gelemeyeceğiniz yalanlar koca bir dağ gibi dikilir karşınıza. 
Sadece bir yalan dünyanızı değiştirebilir, sizi mahvedebilir.
Tırmanayım derken, yuvarlanabilir, uçurumlara düşebilirsiniz.
Olay yalancı çoban hikâyesine dönüşmesin değil mi? Nasıldı o hikâye, hatırlayalım mı?
Bir zamanlar bir köyde fakir bir çoban varmış. Bu çoban köylülerin, koyunlarını sabah erkenden alırmış, akşama kadar otlatıp, akşam olunca getirip sahiplerine teslim edermiş, böylelikle geçimini sağlarmış. Bu çoban çok şakacı biriymiş. Öyle şakacıymış ki, köylüleri canından bezdirirmiş. Bir gün çobanın canı sıkılmış ve köylülere bir şaka yapmak istemiş. Sonra birdenbire kurt var diye bağırmaya başlamış, bunu duyan köylüler kazma kürek odun, ellerine ne geçtiyse alıp koşmaya başlamışlar, çoban yere yatıp katıla katıla gülmeye başlamış, köylüler buna çok bozulmuşlar. Bir süre sonra çobanın canı yine sıkılmış aynı şakayı yine yapmış. Köylüler bu sefer daha da çok kızmışlar.
Bir gün çoban, koyunları otlatırken, kavalını tatlı tatlı çalarken, gerçekten kurt gelmiş, çoban can havliyle bağırmaya başlamış. Köylüler çobana kızgın olduğundan yine şaka yaptığını sanmışlar ve çobana inanmamışlar ve yalancı çobanı kurt yemiş.
İşte yalanın sonucunu anlatan güzel bir hikaye, ders almasını bilene!
******************
GÜNÜN SÖZÜ:
******************
Bilgi büyük adamı alçak gönüllü yapar, normal adamı şaşırtır, küçük adamı ise kibirlendirir.Brigitte