Dünyanın içine girdiği savaş hali ülkemizde döviz endeksli başlayıp hayat pahalılığına dönüşen ekonomik kaosu daha da belirgin hale getiriyor. Yaşanan bu durumdan kısa vadede kurtulmak imkânsız görünüyor. Fakat bunun en önemli çıkış yolu Türkiye’nin atıl durumdaki tarım arazilerini üretime kazandırmaktır.

Öncelikle sosyolojik bir noktaya değineyim. Siyasal davranış ve siyasal tercih değişikliklerini etkileyen din, ideoloji, kültür, sosyal yapı, etnik yapı gibi konulardan fazla vatandaşın cebine giren-çıkan yani ekonomidir. Bu nedenle Türkiye’nin içine girdiği hayat pahallılığı girdabı 2023’te yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini direk etkileyecektir. Bunu geleceği dizayn etme hevesinde olanlar kullanacaklardır. Bu nedenle AK Parti iktidarını yönetenlerin daha fazla akılcı ve cesur adımlar atmak zorunluluğu var. Siyasetin kimyası nedeniyle ister istemez her türlü gelişme iktidar aleyhine kullanılacaktır. Bunun için de kimseyi suçlamaya gerek yoktur.

Hayat pahalılığının içerden kontrol edilir aşamasını geçtik. Onun yerini artık küresel hayat pahalılığı aldı. Bu durum bizim için kontrolü daha da imkânsız hale getiriyor. Bu Ukrayna-Rusya savaşı da eklenince içinden çıkılmaz hale dönüşüyor.

Türkiye Ukrayna-Rusya savaşından direk etkilenen en önemli ülkedir. Her iki ülke ile önemli ticari ilişkilere sahip olduğundan dış ticaretimiz ciddi yara alıyor. Herkesin turizm gelirlerinde yaşanacak düşüşe odaklandığı sırada karşımıza ayçiçeği yağı üzerinden farklı gerçek çıktı. Türkiye’ye yola çıkan iki ayçiçeği yağı gemisinin Azak denizinde mahsur kalması üzerine üç gündür yağ konusunda fiyat artışları yaşıyoruz. Marketlerde resmen yağ yağmalarına şahit oluyoruz.

Bu nedenle hem Rusya, hem Ukrayna’dan ithal ettiğimiz başta tarım tabanlı ürünler konusunda tedarik krizleri yaşamamak için gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Türkiye bir süredir maliyetleri, uygun olduğundan bazı tarım ürünlerini ithalatla karşılama politikası takip ediyor. Bu politikanın ne kadar tehlikeli olduğu yaşanan Rusya-Ukrayna savaşı ile oraya çıktı.

Ülkemizde sulu ve kuru tarım alanlarının neredeyse yarısı boş. Uzun zamandır bu arazilerin işlenmesi için hiçbir politika geliştirilmedi. Gübre ve mazot fiyatlarının yüksekliği bahane edilerek çiftçi ve köylü ekim ve dikimden uzaklaştırıldı.

Fakat salgın dönemi ile ülkemizde insanlar kırsal alan ve doğal yaşamı keşfetmeye başladılar. Temel gıda ürünlerinde yaşanan fiyat artışları ise tarımsal üretime sahip olmanın önemini bütün toplum kesimlerine tekrar hatırlattı.

Çok rahatlıkla bugüne kadar Rusya ve Ukrayna’dan ithal ettiğimiz başta buğday ve yağ gibi ürünlerin bölgesel krizler nedeniyle bir anda kesintiye uğrayabileceği savaş durumu ile ortaya çıktı.

Türkiye hiç vakit kaybetmeden gerekli tedbirleri alarak yaşanan krizi fırsata çevirmek zorundadır.

Bu çerçevede buğday ve tahıl ekimi gelecek sezona kaldı. Bu açığı ilk fırsatta farklı pazarlardan Derik etmek zorundadır. Fakat ayçiçeği, soya, fasulye, nohut, mısır, mercimek gibi ürünlerin ekim dönemidir. Uydu ile ekim alanları ve ekilebilir boş araziler çok kolaylıkla tespit edilebilir.

Bu kış döneminde ülke genelinde yağış yeteri düzeydir. Bunu da fırsat bilerek Tarım ve Orman Bakanlığı ülke genelinde tarımsal seferberlik ilan etmeli %50’den fazla boş bulunan tarım arazilerine başta ayçiçeği ve mısır olmak üzere ekimi teşvik etmelidir. Ayçiçeği için kuru tarım yeterlidir.

Yeni göreve başlayan Tarım ve Orman Bakanı Prof. Dr Vahit Kirişçi’nin en büyük imtihanı bu olacaktır. Bugün yaşanan ayçiçeği yağı krizi Ukrayna-Rusya savaşı dolayısıyla eylül-ekim aylarında yokluğa dönüşeceği açıktır. Sadece yağ değil, buğday, arpa ve hububatta aynı olacaktır. Bakanlık bu nedenle hızlı bir şekilde başta ayçiçeği olmak üzere ekim dönemine girdiğimiz ürünlerle ilgili tedbirleri almalıdır.

Bu açıdan fiyatları fahiş artan mazot ve gübre konusunda devlet desteğini karşılıksız hale getirip gıda alanında dünyada baş gösterecek yokluktan bir nebze Türkiye’yi kurtarmalıdır.

Kalın sağlıcakla…