2025 de bitmek üzere…
Geçen yıldan bu yıla parantez içinde söyleyelim ülkemiz için ne daha güzele gitti?..
Teknolojik (özellikle askeri) alanda yapılan ilerlemeler ile spordaki uluslararası başarılar dışında aklımıza gelen kaç güzel duygu ve yaşanmışlık var?
Cennet gibi ülkeyiz…
Ama bakıyoruz çiftçi ağlıyor, küçük esnaf yok oldu, kobiler kepenk indiriyor, memur işçi zaten açlık sınırında. Öğrenciler mutsuz, imkanı olan, imkan yaratan, imkan kovalayan eğitimini yurt dışında yapmak ve yaşamak istiyor..
Yüzdeye vurduğunuzda küçük bir azınlık şaşa içinde, 80 milyon ekonomik sıkıntıyla boğuşuyor…
Tarımda da, hayvancılıkta da bir numara olmalıyız, yetişmeyen, yetişmeyecek ürün yok…
Tarım mahvoldu, dünyanın tee öte ucundan büyükbaş alınıyor.
Göllerimizi korumadığımız için onlarca gölümüzü kaybettik, etmeye devam ediyoruz.
Vahşi bir doğa katliamı var pek çok noktada, maden şirketleri uğruna.
Doğrunun yerini polemik ve yalan aldığı için maden şirketleri altın çıkarınca Türkiye zenginleşiyor sanıyor bazıları. Oysa hamuduyla götüren yabancılar ve şirketler; ülkeye kalıyor tabiri caizse üçün biri!
Mutlu insanlar daha mı çoğaldı bir önceki yıla göre, yoksa mutsuz insanlar diyarı mı oldu ülkemiz?..
Sokaktan kopuk siyaset, vatandaşın ruhuna dokunamayan siyaset ile siyasetin kendi kayıkçı kavgasında yol aldığı, vatandaşın gözünde güvenin sıfırlandığı bir noktadayız.
Aklını yitiren siyaset arenasında terör ele başına kurucu önder deniyor, bilmem kaç yıldır hapiste olan terör mahkumundan devlet medet umuyor, binlerce gündür içeride olan terör mahkumu için terör örgütü “özgürlüğü verilmezse bizden bu kadar” deme cüretini gösteriyor, aklını yitirmiş siyasette ne oldu da böyle oldu manzarasına ancak sokaktaki vatandaş kafa patlatıyor.
Üzülmez mi insan?..
Hukuk liginde, demokrasi liginde, özgürlükler liginde, basın liginde tüm uluslararası endekslerde ülke puanımız her yıl yükseleceğine geriliyor.
100 yılı devirmiş bu güzide Cumhuriyet’e garezlenen öyle nankör topluluğuna sahip ki bu topraklar, latin harfleri üzerinden dahi ülkemizin tek kurucu önderi Atatürk’e sataşmak sürüyor da arap yarımadasındaki BAE gibi ülkelerde İngilizcenin ve latin harflerinin birinci lisan haline geldiğini, çok sevdiğimiz arap kardeşlerimizin(!) bülbül gibi ingilizce şakıdığını görmüyorlar. Biz ise maalesef Türkçemizi koruyamadığımız gibi eğitimin hiçbir evresinde öğrencilere ingilizce konuşmayı da öğretemiyoruz.
Yap boz haline dönen ve siyaset sosuna batırılan eğitim sisteminden tutun, sessiz büyük lise haline dönen üniversitelerimize, liyakatin dibe vurduğu kurumlardan evlere şenlik hale dönmüş ve her bir mahkemenin bağımsız cumhuriyet haline evrildiği yargı sistemimizle ne kadar umut taşıyabilir ki 86 milyon 2026’ya…
Öylesine bozulan demografik yapımızla, bitmeyen israf ve şatafatla, siyaset tandanslı davalarla, Sayıştay’ın her gün başka bir kurumdaki usulsüzlük ve hukuksuzlukları ortaya koymasına rağmen hiçbir kurumun kendisine çeki düzen vermediği bir manzara içinde ne taşıyabilir genç kuşak geleceğe yüzü gülerek?..
Fındık diyarıyken elin Nutella’sıyla bizim fiskobirlik arasında yaratılan uçurumdan tutun elin Lipton’undan bizim Çaykur’un haline kadar, BOTAŞ’tan tutun TCDD’ye kadar zarara gark olup nasıl bu kurumlar zarar edebilirin hesabı yapılmadığı için, SEKA’dan tutun TELEKOM’a, Milli Piyango’dan tutun Şeker Fabrikalarına kadar özelleştirilen, satılan nice güzel değer ve altın yumurtlayan tavuk yok olup gitmişken üzülmez mi insan?..
Üzülüyoruz.
Milyonlarca insan üzülüyor ve üzülecek konuları yazmaya devam etsek günlük dizi olur bu satırlar; yaz yaz bitmez…
Bugün ve bugünün ilerleyen dünyasında yaya kalmak dendiğinde maalesef bile bile ladesler diyarı oldu Türkiye…
Kendi kendine bu kadar çok zarar veren bir ülke yoktur.
Doğruları biliyorsunuz, aydınlığı görüyorsunuz, ne yapılırsa, akıl, bilim, liyakat ve evrensel doğrularla nasıl yol alınırsa ahlaken de olmak üzere şaha kalkacak bu ülke ama…
Eskiden AİHM kararları uygulanmıyor diye yazar çizerdik, şimdi kendi yüksek mahkememiz Anayasa Mahkemesi’ni takan yok; kime anlatacaksınız derdinizi?..
İnsan nasıl da üzülmez, bir yıl daha gitti ve mutsuzluklar arttı diye.
Kendimiz için, çocuklarımız için, kentlerimiz için, milletimiz için, ülkemiz için, siyaset arenasındaki aklını yitirmişlik için…
Omuzlarda nasıl ağır bir yükle giriyoruz 2026’ya…
Üzülür insan olan!
ÜZÜLMEZ Mİ İNSAN?..
Av. M. Alp KAAN
Yorumlar