Susurluk’ta da bir dönem görev yapıp yüzlerce öğrenci yetiştiren değerli dostum Yakup Dönmez’in yıllar sonra bir öğrencisinden aldığı mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu vesileyle tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü saygıyla, sevgiyle kutluyorum.

Hatırlar mısınız öğretmenim, bundan seneler önce idi.

Sınıfımıza gencecik, eli ayağı heyecandan titreyen ama gözlerindeki bakışla bizi büyüleyen biri girmişti. Nerden bilebilirdim ki; o kişinin hayatımı tümden değiştireceğini, geleceğime umut olacağını, tökezlediğimde yardım elini daima hissedeceğimi…

Belki de korkuyordun, endişeliydin; dağ başındaki bu köyde kalmaktan.

Biliyordum anlamıyorlardı etrafındaki insanlar seni, kulak tıkıyorlardı söylediklerine.

Kız çocuğunu okutursan ya davulcuya ya zurnacıya’ diye alay ederlerdi bazen.

Ama sen susmadın öğretmenim. Sen susmadın. Sen sussaydın eğer; o köy hala cehaletin karanlığında debelenip duracaktı. Sen sussaydın eğer; on beş, on altı yaşlarında anneler çoğalacaktı. Ve iyi ki de susmadın öğretmenim…

Arkadaşım’ diye hitap ederdin hep bize.

Gerçekten de arkanı dayadığın taşlar mıydık?

Sizin için bilemem ama bizim tek dayanağımızdınız.

Belki bir yabancıydınız ama anne babamızdan daha yakındınız.

Bazen abi, bazen kardeş bazen de oyun arkadaşımız olurdunuz. ‘Koskoca adam olmuş, çocuklarla ip atlıyor, insan boyundan posundan utanır’ diyen sesler duyardınız.

Belki içten içe üzülürdünüz ama aldırmazdınız. Çünkü siz bizimle, biz sizinle mutluyduk.

Hayal meyal canlanır gözümde o halleriniz. İp küçük gelirdi, bin bir türlü hale girerdiniz atlamak için. Etrafınızda halka olurduk, hayran gözlerle izlerdik sizi. Allah’ım derdim bu öğretmen gerçek mi, hem de benim öğretmenim mi?

Gözlerimizin içine bakarak anlatırdın bütün derslerini.

Sanki kaybolurduk o derin maviliklerde. ‘Damat Feritler, padişahlar, savaşlar, barışlar, vatan elden gidiyor.’ derdin. Tarihe bir girdin mi çıkamazdın.

Biz yüzme bilmiyorduk öğretmenim farkındaydın ama çabalamaktan asla vaz geçmedin. ‘Vatanını en çok seven ona en iyi hizmet edendir.’ düsturunu benimsemiştin ve bize de benimsetmiştin öğretmenim.

Şimdi öğretmenlikte yedinci yılım ama her dönem başında sınıfıma girdiğimde sanki o yıllar önce heyecandan eli ayağı titreyen genç gibiyim.

Nerden başlıyorduk, ne yapıyorduk? Öğretmenim burada olsaydı ne yapardı?

Bilmem hatırlar mısın öğretmenim, bir gün defterimin kenarına bir not yazmıştın.

Sınıfta arkadaşım, dertleştiğim öğrencim’ diye başlayan, okudukça yüzüme kocaman bir gülümseme yayan.

Öğretmenimin arkadaşı olmak… Hayal bile edemeyeceğim bir şeydi benim için o zamanlar.

Öğretmen; ekmek gibi, su gibi, bayrak gibi, vatan gibi, ana gibi kutsaldı gözümde.

Ve o öğretmen bana arkadaşım, dert ortağım demişti. Bundan büyük mutluluk olur muydu?

Aradan uzun yıllar geçti öğretmenim ama o hitaplar daima kalbimin bir köşesindeydi.

Öğrencilerime ‘evladım’ derken dilimin ucundaydı.

Ben ne öğrendiysem hep sizden öğrendim öğretmenim.

Gözünüzdeki ışıkla aydınlatmaya çabalıyorum ülkemi, yüreğinizdeki sevgiyi taşımaya çalışıyorum yurdumun dört bir köşesine.

Ben de sizin gibi bir meşale tutuşturabilir miyim kalplerde, güller yetiştirebilir miyim çorak gönüllerde bilmiyorum öğretmenim ama inanıyorum. En az sizin bana inandığınız kadar inanıyorum.

Çünkü yolumu siz açtınız, bana da bu yolda yürümek düşer.

Mektubumu sonlandırırken bir türkü yankılanıyor kulaklarımda yedi yıllık yoldan gelen.

Hatırası öğretmenliğimin ilk yılından, sözleri gül kokulu yavrularımın dudaklarından.

Aynı topraktan geldik, biz bize benzeriz’ diye başlayan.

O toprak; al bayrağın dalgalandığı vatan toprağı.

O bayrağı en yükseğe daima yükseğe çıkaracak eller ise bizim ellerimiz.

Vazifemiz zor farkındayım öğretmenim.

Ama ben mesleğe başlarken ülkeme hizmet etmeye yemin ettim.

Ve daima da bu yeminimin arkasındayım.

Gözünüz arkada kalmasın öğretmenim gelecek nesiller emin ellerde.

Çünkü yetiştirdiğiniz güller kokusunu yaymaya başladı bile…

                                        Öğrenciniz