“Ekmeğin” kıymetini bilmeyen, “emeğin” de kıymetini bilemez… Hâlâ sofrasına bir dilim ekmek koyamayan insanların hakkını israf ediyoruz…

Almanlar patatese düşkündür.
Sofralarında illa ki yer alır.
İtalyanlar
makarnayı baş tacı eder, hayatları adeta makarna etrafında döner.

Biz Türkler ise…
Ekmekçiyiz.
Her şeyden önce sofraya ekmek gelir.

Hatta yemek masaya gelmeden önce "Ekmek yeter mi?" diye sorarız.

Bir tas mercimek çorbasını yarım ekmekle içeriz.
Pilavın yanına bile ekmek alanlarımız az değildir.
Çünkü bizde ekmek sadece karın doyurmaz,
göz de doyurur.

Ama ne yazık ki bu kadar kutsadığımız, soframızın baş tacı yaptığımız ekmeği en çok israf eden de biziz.


Temizlik İşlerinden bir arkadaşım her gün poşetler dolusu ekmeğin çöpe atıldığını söyledi.
Sadece
Susurluk’ta bu kadar ekmek çöpe atılıyorsa ülke genelini siz düşünün…

Hani bizim kültürümüzde ekmek yere düşünce öpülür, başa konurdu.
Hani dedelerimiz, ninelerimiz
“Ekmek nimettir, yerde bırakılmaz” derdi.
Bugünse çöpte duran ekmeklere bakınca bu sözleri sanki hiç duymamış gibiyiz.

İşin tuhafı, çöpe atılan ekmekle doyabilecek insanlar var bu ülkede.

Çöplerde ekmek arayan yaşlılar…
Pazar sonlarında kalan sebzeleri toplayan çocuklar…
Bir dilim bayat ekmek bulduğunda yüzü gülen insanlar…

İşin bir de ekonomik boyutu var elbette…
İsraf edilen ekmeğin yıllık maliyetini varın siz hesaplayın.
Bu para, eğitim için, sağlık için, ihtiyacı olan insanlar için harcanamaz mıydı?
Oysa biz umarsızca çöpe atıyoruz.

İsraf ettiğimiz sadece un, su, tuz değil…
“Emek” israf ediyoruz.
Çiftçinin, fırıncının, çalışanın, satanın
emeğini israf ediyoruz…
Ve daha da önemlisi…

Hâlâ sofrasına bir dilim ekmek koyamayan insanların hakkını israf ediyoruz…

Ama önce bir düşünmek gerek.
O sofraya gelen her lokmanın arkasındaki
emeği görmek gerek.
Topraktan hasada, değirmenden fırına uzanan o uzun yolculuğu…
Bir buğday tanesinin başak olma mücadelesini…
Biçerdövercinin sıcağın altında sabırla çalışmasını…
Fırın ustasının gecenin köründe, henüz şehir uykudayken yoğurduğu hamuru…

Bütün bu emekleri düşününce, insanın ekmeğe daha farklı bakması gerekmez mi?
O sadece
unlu bir madde değil.
Açları doyuran,

Çoluğuyla çocuğuyla, genciyle yaşlısıyla aileyi bir araya getiren,

Yoksulluğu ve bereketi aynı anda içinde taşıyan bir simge aslında...

Belki de yapmamız gereken ilk şey, azıcık da kalsın ne olur” demek yerine, “bize yetecek kadar olsun” diyebilmek.
Fırından aldığımızı bitirebilmek.
Fazla ekmeği değerlendirmek.
Ve çocuklarımıza bu konuda örnek olmak…

Unutmamak gerekir:
Ekmek nimettir.

“Ekmeğin” kıymetini bilmeyen, “emeğin” de kıymetini bilemez…