Kendime bazen soruyorum: Bu hayatı tekrar yaşama fırsatım olsa neyi farklı yapardım? Bilmiyorum, belki her şeyi aynı yapardım sadece “acele” etmezdim.
Bir yerde okumuştum; bir meşe ağacının büyümesi yüz yıl, yaşaması elli yıl, ölmesi de yüz yıl sürermiş. Acelesi yok yani… Biz acele ediyoruz. Ben acele ediyorum mesela… Yine de birçok durumda geç kalıyorum. Ne zaman baksam geride kalmışım, bir türlü yetişemiyorum.
Oysa hayat aceleye gelmiyor.
Geçenlerde bir arkadaşım durduk yere, "Zaman yok" dedi. Haklıydı. Gerçekten de yok. “Zaman yönetimi” diyoruz, “Zaman tasarrufu”ndan söz ediyoruz. İyi güzel de zaman böyle bir şey değil. Kurtaramazsın. Biriktiremezsin. Yönetemezsin. Sadece yaşayabilirsin…
Çin bambusuyla ilgili bir hikâye vardır.
Gerçek midir değil midir bilmem ama ders verir. Bambu, dikildikten sonra dört yıl boyunca toprağın üstünde hiç görünmez. Hiçbir belirti yoktur.
Ama beşinci yıla geldiğinde, altı hafta içinde birden 28 metre uzar. Peki bambu altı haftada mı, yoksa beş yılda mı büyüdü? Elbette beş yılda… O ilk dört yıl boyunca kök saldı, derinlere indi, kendini geliştirdi. Ve gerektiği kadar bekledi.
Bizse… bekleyemiyoruz. Daha çok yapmak, daha fazla başarmak, daha hızlı olmak istiyoruz. 24 saat yetmiyor. Hayatın gerisinde kaldığımızı düşünüyoruz.
Peki neden acele ediyoruz? Nereye yetişiyoruz? Neyi kazanınca “oldu” diyeceğiz? Daha çok para mı? Daha büyük ev mi? Daha modelli bir araba mı? Birine ulaştığımızda hızlıca yeni bir hedef daha koyacağız önümüze. Neden? Çünkü bir şey başardığımız ölçüde değerli olduğumuza inandırıldık…
“Vakit nakittir” diyoruz. Hayır! Zamanı para gibi biriktiremezsin. Ne kadar paran olursa olsun daha fazla zaman satın alamazsın. Önemli olan daha çok zaman değil olanı nasıl değerlendirdiğimiz.
Biz çoğu kez ya geçmişte yaşarız ya da geleceği düşünürüz. Bir yandan geçmişin yükünü çeker, öte yandan geleceğin belirsizliğine kafa yorarız. Nadiren olduğumuz anda kalırız. Parkta çekirdek çitletirken kaç kişi durup çimenlerin kokusunu içine çekiyor?
Kaç kişi o tarihi çınarlara şöyle bir dokunuyor?
Kendime bazen soruyorum: Bu hayatı tekrar yaşama fırsatım olsa neyi farklı yapardım? Bilmiyorum, belki her şeyi aynı yapardım sadece “acele” etmezdim. O yüzden telaşa hiç gerek yok.
Bir çayın demi, bir de insanın dengi…
İkisi de aceleye gelmiyor…