BUGÜN yaşadıklarımızı daha iyi tahlil edebilme adına geçmişi hatırlamak durumundayız.
Ya da şöyle diyelim.
Gelecekte aynı hatalara düşmemek için geçmişi irdeleyip dersimize iyi çalışmak zorundayız.
Kardeşlerim
Kahreden, üzen ve bizi birbirimize daha da kuvvetli kenetleyen Gaziantep katliamı ardından bir fotoğraf koymaya çalışıyorum ortaya.
Herkesin detaylarıyla net görebileceği, anlayabileceği şekliyle.
Ülke olarak milletçe son aylarda yaşadıklarımızın tesadüfi olduğuna inanmıyorum. 
İşte bu nedenle bir uçak kazası(!) sonucu şehit düşen Orgeneral Eşref Bitlis olayına dikkatinizi çektim.
PKK ve Kürt Devleti üzerine görüşlerini dile getirirken 23 yıl önce Eşref Paşa, ABD rolünü alenen dillendirmişti. 
Dünkü yazımda detayları okudunuz. Neyin nasıl olduğunu öğrendiniz.. 
Bugün ise,  TVNET Ankara Haber Müdürü meslektaşım A. Rıfat Albuz’un, benim de altına imza attığım yazısını alıyorum köşeme. 
Okuyunca aklınızdaki soru işaretleri azalacak.
“Bu tarihi günlerde, belki de tarihin akışını değiştirecek bu olayla yakın tarihimizdeki kara lekelerle de hesaplaşma vakti gelmedi mi?
Sırasıyla hepsine bakılmalı. Ve o kara lekelere Eşref Paşa ile başlanmalı.
Eşref Bitlis 1990'da Jandarma Genel Komutanlığı görevine geldi. Kürt sorununa yönelik çözüm önerileri ve izlediği strateji meyvelerini vermeye başlıyordu. Bu durum TSK içinde bazı komutanların Eşref Paşa'ya bazı sert eleştirilerini de beraberinde getiriyordu. Paşa’nın planı uygulanmak için  doğrudan Cumhurbaşkanı Özal ile temasa geçmesi ise bardağı taşıran son damla oldu.
***
BU ADAMLAR NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?
Tarih; 17 Şubat 1993.
Eşref Bitlis'i taşıyan uçak bugün hala açıklanamayan bir nedenle düşürüldü. 
Olay yargıya taşındı; beklenildiği gibi sonuç alınamadı ve dosya kapandı.
Peki o sinsi gün neyi seçti cinayet aracı olarak?
Hava şartları kaynaklı buzlanmaya bağlı teknik bozukluk mu ?
Yoksa maşa bir örgütün kuluna kulluk eden kulların-dan birinin elini mi? 
O sinsi günü müteakiben bizler, eğer bu iş bir kul işi ise nasıl elini kolunu sallayarak bu cinayeti işleyebileceğini anlamaya çalıştık o günlerde, anlayamadık.
Herhalde filmlerdeki gibi farklı dil konuşan ya da Türkçe konuşsa bile aksan bozukluğu taşıyan bir düşman hayal ettik ve bu yüzden belki de cevaba uzaktık hep.
Peki ya bu hain, Paralel Yapı'nın kulu o günkü ve bize benzer görünümlü yılların bir şakirti ise…
Hablemitoğlu neden öldürüldü ? 
Uğur Mumcu neden öldürüldü ? 
Ve diğerleri neden öldürüldü ?
Bu yapılanmayı tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermeleri Fetulahçı Terör Örgütü'nü ve onun üst aklı olan diğer yabancı istihbarat örgütlerini çok rahatsız edip telaşa sürüklemiş olmalıydı sanırım.
Allah yerine kula kulluk edenlerin ekmeğine yine yağ sürülerek, yine olay kendi militanlarınca mı örtüldü ?
***
FARK EDEMEDİK, FARK ETTİRİLMEDİK!
O senelerde bu şer yuvasının kulları televizyonlarda en baş maşa kul'un takiye dolu sözlerini (eşleriniz boyansın, içki için kendinizi gizleyin vs...) duyunca toplumda ifşa olduklarını düşünerek özellikle askeri okullarda tiyatro kolu, Atatürkçülük kolu gibi aktivitelere girip faaliyet ve gösterimlerle en hızlı Atatürkçü kesilmişlerdi halbuki.
Fark edemedik, ya da fark ettirilmedik.
Kulun kulu teknisyenler, mühendisler, askerler, doktorlar, polisler, bilirkişiler, yaverler, hakimler, savcılar… Bir kanserin sardığı gibi bağımsızlığı, demokrasi ve bugün gördüğümüz gibi halkın hür iradesini sarmak için yuvalandılar.
Bugün Milli İrade'nin önünde duramayıp ağır bir tokat yiyen bazı FETÖ'cüler; şu günlerde benzer bir yola başvurmaktan kendilerini alıkoyamadılar. 
Takiye… 
Biliyoruz hepsini, bu sefer o takiye kalkanının arkasına saklanamayacaklar. Demokrasi yanlısı yerli ve milli kimlikleri üzerinizde bugün öyle sırıtıyor ki farkedilmemeleri elde değil.
***
Gelelim Eşref Paşa'nın öldürüldüğü tarihlere; Buzlanma çok daha kolay ve basit bir kaçıştı şüphelerden.
Bu olay aydınlatılamadı.
Halbuki olayların aydınlatılması sonraki acı olayları önlemede tedbirlerin alınmasını sağlayabilirdi.
Neyse şimdi asıl soru şu:
Taa o günlerde bir paralel devlet yapısı oluşturuluyor muydu yoksa oluşturulmuş muydu?”
***
DERİN DEVLETİN ÖRDÜĞÜ DUVAR YIKILIR MI?
Kardeşlerim!
Yıllardır yazıyorum, tarihe not düşüyorum; “Türkiye Alacakaranlık dönemiyle yüzleşmeli” diyorum.  
PKK, FETÖ, Kürt Devleti senaryoları ve bunu yazan dış bağlantılar iyice gün yüzüne çıkmalı. 
İşte siz böylesiniz, ülkeleri karıştırmayı çok iyi bilirsiniz diyerek yüzlerine yüzlerine vurulmalı belgeleriyle..
Hem ne diyordu, Uğur Mumcu suikastı için o günün İçişleri Bakanı ve alacakaranlık  dönemin en iyi bileni Mehmet Ağar; "Bir tuğla çekersem duvar yıkılır."
O tuğlayı çekmenin tam sırasıdır bugün..
25 AĞUSTOS 2016