iyi de hocam

yer sahibi ister de ister...

yandan, önden, arkadan, üstten, sağdan, soldan

ne verirsen alır...

anlamaz tarihten, dokudan, siluetten, şehirleşmeden.

versen tarihi paşa hamamını, yıkar yerine gökdeleni diker.

hatta yıkmasına gerek kalmaz.

şehirde Selçuklu'dan kalma tek eser Eski Camii'nin karşısındaki örnekte görüleceği gibi, tarihi mekanı yaptığı yeni yapı içerisinde koruma altına alıp iş hanını diker!

sen yeter ki mal sahibine bırak işi.

gör bak ne şaheserler çıkarıyor ortaya hasan baba gibi.

eski kanserle savaşın yerine yapılan çakmalı-çıkmalı yapı gibi.

bir kaç değil, onlarca örnek var bu şehirde.

görmek isteyen

milli kuvvetlerden girip, anafartalardan çıksın

başka da bir yere gitmek istemez zati.

hocam o değil de sulanmakta olan beynime tuz-biber eken şu;

o projeyi çizen mimar "bu silueti bozar" demedi mi?

inşaat mühendisi "biz kente ihanet ederiz" demedi mi?

hadi onlar demedi

yapı ruhsatını veren belediyeci arkadaşlar iş merkezinin Kemalpaşa meydanına mı yapılacağını sanıyordu?

hadi tüm bunları geçtik.

şehirlerin tarihi ve kültürel mirasını korumakla yükümlü Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu, o işlerden hiç anlamıyor mu ki "ONAY" verdi?

bunu şundan sordum hocam.

bi vakit Midilli'ye gitmiştim.

bizim Ayvalık'taki gibi orada da adalar var Cunda benzeri.

gezerken birkaç yerde dikkatimi çekmişti binaların hep aynı yükseklikte oluşu.

neden böyle” diye sorduğumda;

"burada yer sahibi yapmak istese, belediye izin vermez.

belediye ruhsat verse o projesi çizdirecek mimar bulamaz.

mimar çizse, inşaat mühendisi yapmaz.

inşaat mühendisi onaylasa, inşaat ustaları o binayı yapmaz.

burada yapıların yüksekliği zeytin ağacının boyunu geçmez!"

cevabını verdiklerinde

tek kelime edemeyip şaşırıp kalmıştım.

hocam cevap vermeye niyetleniyorsan, nefesini tut derim. hele bir dinle. dertlendim yine ben eteğimdeki taşları dökeyim, ardından ne diyeceksen de... ister söv, ister döv, ister kov!

sonra birkaç ülkeyi daha görmek nasip oldu hocam.

hemen hepsinde aynı cadde üzerindeki binaların aynı hizada, aynı boyda olduğu dikkatimi çekti.

bizim buralarda görmeye alışık olmadığımız için orada da sormuştum.

dediler ki;

"başbakan da olsa, kral da olsa burada sağa, sola, öne, üste 5 santim çıkıntı yapamaz kuralları çiğneyemez."

hayret etmiştim!

sadece yurt dışında değil,

geçenlerde Antalya'ya gittim.

orada da bizim Paşaalanı, Bahçelievler gibi yeni yerleşim alanları var.

baktım binalar, tıpkı avrupada gördüğüm gibi aynı hizada. sağa, sola, öne, arkaya, üste taşan yok!

caddeler de öyle. bugünü düşünerek değil, şehrin 50-60 yıl, hatta 1 asır sonrasını planlayıp yapmışlar yolları.

hemen aklıma romanyanın komünist rejimle yönetildiği, yokluğun kıtlığın çok olduğu, bugünkü gibi araç zenginliğinin bulunmadığı günlerde yaşanmış bir anı geldi.

bizimkiler 80'li yıllara futbolcu transferi için gittiklerinde Bükreş'e, yolların genişliği dikkatlerini çekiyor ve soruyorlar;

"yol maşallah hava alanı pisti gibi 6 şerit, ama yolda araç-maraç yok. olmayan trafik için bu genişlikte yol yapmak israf değil mi?

cevap;

"biz sizin tahmin ettiğiniz gibi zengin bir ülke değiliz."

hadi bakalım, gel de sen ver cevabı elalemin gavuruna...

konu malum tarihi Zağnos Paşa Camii ve çevresi.

bu satırların sahibini tanıyanlar, yazılarını takip edenler bilir.

deyim yerindeyse yıllar yılıdır yırtındık; “burası Balıkesir'in Sultanahmeti olsun” diye..

yazdıklarımız, söylediklerimiz arşivlerde duruyor.

ağır aksak yürüse de işler, şimdilerde bunun karşılığını görmenin hazzını yaşıyoruz.

eksiklikler yok mu, elbet çok.

bunlardan bir-ikisini de Çevre ve Şehirçilik Bakanı sn. Murat Kurum hatırlattı yerel yöneticilerimize. eksik olmasın. buradan selam/sevgimizi gönderelim.


 

o eksik olanı söyleyen “bakan” olunca “emir” telakki edildi ve tıraşa başlandı!

keşke bu aykırılıkları gözümüzün içine sokması için illa ki bir bakanın gelmesini beklemesek!

bizlerin de kalpleri var, gerçeği hissetmemiz için. bizlerin de gözleri var, görmemiz için. bizlerin de kulakları var duymamız için...

bu şehir bizim, bizler yaşıyoruz. geleceğe bizden miras kalacak. gelecekte yaşayacaklar da bizden ne gördülerse onu yapacak.

hocam tarihe not düşmek için şunu da eklemem gerek;

işinin delisi Sabri Uğur'la başladı “kıpırtı” bu şehirde. kimi işleri şehrin dokusuna uymasa da Edip Uğur'la devam etti. bu ikisinin de farklı özelliklerine sahip, yolu yöntemi iyi bilen, dünyayı gezip görmüş, birşeyler yapmak için illa ki amerikayı yeniden keşfetmek gerekmediğinin farkındaki Yücel Yılmaz'la sürüyor 10 numaralı şehir olma çabaları...

Yücel başkanın diğer bir farkı şu; hemen her kesimden herkesin görüşüne açık. o sebeple kimi vakitler küçük dokunuşlarla, büyük işler çıkarabiliyor.

kısacası bir ileri, iki geri yapsak da, iyi şeyler oluyor Balıkesir'de hocam.

tabii ki alacağımız çok ders ve katedeceğimiz hayli yol var ..

yunan, romen, ingiliz dedik ya hocam. aklıma gelmiş iken şunu da söyleyeyim bak sana.

birde işini iyi yapanla yapmayanı ayırt edebilsek, takım oyununu bozmaya çalışan haydutları beslemesek var ya, gavurlar kesinlikle kıskançlıklarından çatlar!

..

az daha unutuyordum. şu tıraş paralarını saç ile sakalı birbirine karıştığı için neye imza attıklarını göremeyenler ödese, bak bi daha tıraş/mıraş oluyor mu memlekette!

işte o vakit tek avrupayı değil, tüm dünyayı çatlatır/patlatırız hocam.

benden bu kadar, kestim tıraşı...

döktün mü eteğindeki taşları bizim çocuk.

yer sahibi, mal sahibi diye niye zırvalayıp duruyorsun.

hem unuttun mu,

ne diyordu Yunus Emre;

mal sahibi, mülk sahibi,

hani bunun ilk sahibi?

mal da yalan, mülk de yalan,

var biraz da sen oyalan!..

hala bilmez misin, malın da mülkün de tek sahibini bre zındık!

ona buna fazla yaklaşıp sataşma, korona var bulaşmasın!

hadi hayırlı tıraşlar sana ramo...

eyvallah hocam! seni dinlemez miyim hiç. hemen şu an itibariyle sakallarımı kesiyorum.

o vakit gökten üç elma düşsün; bu dünyadaki görevini aşkla yapanların başına!

Selametle...

16 Aralık 2020 | Ramazan Demir | Balıkesir