‘’Abdurrahman SÖZENER Hocamıza Saygıyla…’’

        Toplumları ayakta tutan maddi ve manevi değerler vardır. Bu değerler, asırlarca süren bir zaman dilimi, olgunlaşma süreci içinde damıtıla damıtıla, süzüle süzüle gelir ve o toplumun bir değeri olarak yerleşir.
        Bizim toplumumuzda, özellikle köy çapındaki daha küçük yerleşim yerlerinde, bu değerlerin üreticisi, koruyucusu ve taşıyıcısı durumunda olan kanaat önderleri, toplum liderleri vardır. Bu kanaat önderleri, içinde yaşadıkları halka her açıdan liderlik yaparlar, öncü olurlar, yardımcı olurlar. Kendilerinde var olan bilgi, ilim ve irfanın, erdemin, güzel hasletlerin insanlarda birer davranış haline gelmesi, toplumun genlerine yerleşmesi için gayret sarf ederler.
        Bu insanlar bazen hocadır, imamdır, bazen öğretmendir.
        Bizim köyümüzden de (Yenikavak) yarım asırdan daha fazla bir süre önce, dört köy çocuğu o günlerin zor şartları içinde Savaştepe Köy Enstitüsü'ne okumaya gitmiş ve okullarını başarı ile bitirerek eğitim ordusunun neferleri arasına dâhil olmuşlar. Söz Köy Enstitülerine gelmişken çok kısa bir bilgi vermek yerinde olur:
        Köy Enstitüleri, Türkiye'de ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılan bir okul türüydü… Bu okullar 1954 yılında Demokrat Parti döneminde kapatılmışlardır. Türkiye'de açılan 21 Köy Enstitüsü, açıldığı yerler ve tarihleri:
        Akçadağ/Malatya 1940, Akpınar/Ladik Samsun 1940, Aksu/Antalya 1940, Arifiye/Sakarya 1940, Beşikdüzü/Trabzon 1940, Cılavuz/Kars 1940, Çifteler/Eskişehir 1939, Dicle/Diyarbakır 1944, Düziçi/Adana 1940, Erciş-Van 1948, Gölköy/Kastamonu 1939, Gönen/Isparta 1940, Hasanoğlan/ Ankara 1941, İvriz/Konya 1941, Kepirtepe/Kırklareli 1939, Kızılçullu/İzmir 1939, Ortaklar/Aydın 1944, Pamukpınar/Sivas 1941, Pazarören/Kayseri 1940, Pulur/Erzurum 1942, Savaştepe/Balıkesir 1940.
        Her biri farklı kentlerde-köylerde görevlerini ifa ettikten sonra, uzun süre köyümüzde hizmetlerine devam etmişlerdir. Bu değerli insanlar Halim Ayyıldız, Şerif Yıldıran, Sadık Erden ve sonuncusu, iki gün önce rahmeti Rahman'a kavuşan Abdurrahman Sözener hocamızdır. Hepsine Rabbim rahmet etsin, cenneti ve cemaliyle mükâfatlandırsın inşallah.
        Köy enstitüsü mezunu öğretmenlerin genellikle siyasi duruş bakımından sol cenahta konuşlandığı malum. İlk mezun olduklarında ne fikirdeydiler, dünyaya hangi pencereden bakıyorlardı? Tek parti döneminin hâkim düşünce yapısı içinde olmaları büyük bir ihtimal. Fakat bizim köy çevresinin muhafazakâr yapısı, gerekse daha sonraki gelişmelerin gereği olarak fikirleri tamamen değişmiş ve muhafazakâr kanatta yerlerini almışlar.
        Yaşım itibarıyla 1968-69 yıllarına kadar uzanabiliyor hafızam. Babamın o zamanlar bağımsız hareketin içindeki Rıfat Boynukalın’ı desteklediğini hatırlıyorum. Rıfat Boynukalın’ın kim olduğunu Avrupa’da ve Balıkesir’de uzun yıllar bu mesleği icra eden usta gazeteci Nevzat Özpelitoğlu’ndan öğrenelim:
        ‘’…Eczaneye girdim ve heyecanla Odalar Birliği mücadelesinden dolayı basından tanıdığım Erbakan’ın Partisini sordum. Gayet uzun boylu babacan tavırlı bir arkadaş, Erbakan adını duyunca gülümseyerek, hele sen bi otur bakalım dedi ve önce kendini tanıttı: Ben Erbakan hocanın talebelerinden Yük. Mühendis Rifat Boynukalın. Erbakan gurubundan bağımsız milletvekili adayıyım. Henüz partimiz falan yok, inşallah seçimler sonrasında Türkiye genelinde parti teşkilâtlarımızı kuracağız. Şimdilik çalışmalarımızı bu eczaneden devam ettiriyoruz.’’ dedi. (http://www.balikesirim.net/ayasofya-camii-imami-neden-hedefte-makale,2738.html) Rifat Boynukalın o yıllarda zannediyorum Balıkesir (TEK) Elektrik kurumu müdürüydü. Eczaneyi de hanımı işletiyordu. Hemen belirtmeliyim ki, Rıfat Boynukalın’ın eşi ve Mehmet Boynukalın’ın annesi 1969’lu yıllarda Türkiye’nin başı kapalı tek eczasıydı.’’
        Babamın daha sonra da Milli Nizam Partisi ve Milli Selamet Partisi… çizgisinde bu yola devam ettiğini biliyorum.
        Kısaca babam ve Savaştepe Köy Enstitüsü mezunu köylümüz bu üç öğretmen inançlı, mü’min ve muvahhid insanlardı.
        Uzun yıllar birkaç kuşak nesli yetiştiren, genç beyinleri işleyen bu öğretmenlerimiz bu yapıda insanlar olmasalardı, köyümüz manevi açıdan çok farklı bir şekilde ortaya çıkabilirdi. Halkın genetik-kültürel yapısı, dinine geleneklerine bağlı aile büyüklerimiz ve bu hocalarımızın gayretleri sayesinde sağlam bir inanç ve kültür alt yapısı üzerine oturmuş bir toplum olarak yaşıyor köyümüz.
        Eski zamanlarda köy halkı, örf, adet ve inançlarına uygun olması bakımından çocuklarına verecekleri isimler konusunda bile öğretmenlere, imama danışır, onların fikir ve düşüncelerine hürmet ederlerdi. Onlar dünyanın ve hayatın okunması konusunda içinde yaşadıkları topluma rehberlik etmişler, köyle ilgili yapılacak kimi işlerde sadece fikir vermekle kalmamış, bizzat bedenen de bu işlerin içinde bulunmuşlardı.
        Ama artık hiçbiri yok.
        Bu değerli insanların sonuncusu Değerli Hocamız Abdurrahman Sözener’i de iki gün önce (18.01.2022) toprağa verdik. Allah rahmet eylesin.
        Abdurrahman Hocamız babamın yakın dostuydu. Bazı günler, cami çıkışlarında bize gelir, sohbet ederler ve kahvelerini içerlerdi. Daha genç oldukları zamanlar, hafta sonları diğer öğretmenler ve köyden arkadaşlarıyla birlikte ava giderlerdi. Birbirleriyle şakalaşırlar, birbirlerine nazları geçer, birbirlerinin hatırlarını çekerlerdi. Hatta bu şakalaşmaların birinde, şakanın dozu kaçmış olacak ki, -babam mıydı Abdurrahman Hocam mıydı tam hatırlayamıyorum- birbirlerine küsmüşler ve bir süre birbirleriyle konuşmamışlar. Bu olayı babam hayatı boyunca birkaç kez gülerek anlatmıştı bize.
        İnancımız sadece anne-babaya iyilik ve ihsanda bulunulmasını değil, onların dostlarına da iyilikte bulunulmasını emreder. Hazreti Ömer’in (ra) oğlu Abdullah’tan (ra), Peygamber Efendimiz’in (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: ‘’En iyi iyilik, insanın, babasının samimi dostuna iyiliği ve ihsanı devam ettirmesidir’’ buyurmuştur.
        Sultan Selim Han, Mısır'ın Osmanlı idaresine geçmesinden sonra Kahire'den geri dönüş yoluna geçer. Yağmurlu bir havada yolda giderken sohbet etmek üzere Anadolu kazaskeri Kemalpaşazade'yi yanına davet eder. Çeşitli mevzular hakkında konuşurlarken Kemalpaşazade'nin atı birden bir su çukuruna basar ve padişahın kaftanına çamur sıçrar. Herkes padişahın bu hadise karşısında hiddetleneceğini ve Kemalpaşazade'yi cezalandıracağını düşünürken padişah sakin bir şekilde; "Bir âlimin atının ayağından sıçrayan çamur benim için şereftir. Öldüğüm zaman bu kaftanı böylece sandukamın üstüne koysunlar", der ve sırtından çıkartıp görevlilere teslim eder. Padişah vefat ettiğinde de vasiyeti gereği bu kaftan sandukanın üstüne örtülür. Bizde hocaya, alime, ilme-irfana hürmet önemli bir gelenektir.
        Bu nedenle, kimilerimiz vefatlar nedeniyle bu imkânı kaybetmiş olsak da, kaybetmemiş olanlarımız, annemiz-babamız, yakınlarımız, BABA DOSTLARI’mız, hocalarımız hayattayken, onlara yapabileceğimiz iyiliklerden geri durmayalım, saygı ve hürmette kusur etmeyelim. Hem ebedi âleme göçmüş olan ebeveynimizin hatırasına saygı olarak, hem de inancımız gereği bu davranış üzere olalım inşallah.
        Bu bağlamda, Baba Dostu merhum Abdurrahman Amcayı bu duygu ve düşüncelerle anarken, babama, ona ve tüm ebedi âleme göçmüş olan büyüklerimize rahmet diliyorum.


        Allah onlardan razı olsun.