Her yaz aynı manzara…

Yine orman yangınları,

Yine küle dönen ağaçlar,

Yine dumana boğulan gökyüzü…

Yüz yılda büyüyen ağaçlar,

Bir sigarayla, bir cam parçasıyla, bir kibritle birkaç saatte yok olup gidiyor.

Her yanan ağaçla birlikte içimiz de yanıyor.

Sadece ağaçlar değil gölgesinde yaşayan canlılar da yanıyor birer birer…

Evini, barkını, hayallerini gözyaşları içinde terk eden insanların umutları da yanıyor…
Ve biz her seferinde olduğu gibi ekran başında çaresizlik içinde
“bir yaz klasiği” gibi izliyoruz.

Sonra ne mi oluyor?
Unutuyoruz.
Her bir ağaçla birlikte toprağın kaydığını, suyun azaldığını, iklimin değiştiğini unutuyoruz.
Taa ki bir sonraki yangına kadar…

Oysa ormanlar geçmişimizdir, geleceğimizdir.
Yanıp giden sadece ağaç değil, bir milletin yarınıdır.

Bugün yanan ormanları görünce, aklıma yine babam geliyor…
Namı diğer
“Ormancı Bekir.”
Türkiye Ormancılar Birliği Sendikası Genel Başkanlığı yaptığı yıllarda her platformda, ormanların korunması ve sürdürülebilir şekilde yönetilmesi gerektiğini anlatırdı.
Hem ormanlar için hem de onların bekçiliğini yapan muhafaza memurları için mücadele ederdi.

Ormanları sadece “odun deposu” olarak gören anlayışa hep karşı çıktı.

Babamın Almanya’daki gezi notlarını okurken ne çok üzülmüştüm…
Bir Alman köylüsünün,

Biz ormanı kesmeyiz, orman bizim havasımız, suyumuz,” demesi,
“Kaçakçılık mı? İnsan kendi malını nasıl kaçırır?” diye sorması…
Ve ardından o Alman’ın acı sorusu:

Türkiye’de orman var mı?”

Babam “var” diye cevap vermişti ama içten içe biliyordu ki

Orman var ama orman sevgisi yoktu.
Orman var ama ormana sahip çıkan bilinç yoktu.

Orman var ama onu yaşatacak anlayış yoktu.

Bugün de ne yazık ki tablo pek farklı değil.

Yangınları sadece alevler değil, bu vurdumduymazlık da yakıyor.

Babamın yarım asır önce dile getirdiği endişeler bugün de geçerli…

Ben şimdi yanan her ormanla birlikte sadece ağaçların değil, onun hayallerinin de küle döndüğünü hissediyorum.
Çünkü o ormanları görev gereği değil,
yüreğiyle seviyordu.

Onu bir kez daha rahmetle, minnetle anıyorum.
Ve şunu söylemek istiyorum:

Ormanlarımızı sevmeden ülkemizi tam anlamıyla sevmiş sayılmayız…