Dokumacılık insanlık tarihinde belki de ilk sanayi şekillerinden biridir. Gerek tabiat şartlarına karşı korunma ihtiyacı, gerekse örtünme duygusu insanlığı dokumacılığa yönlendirmişti.

Balıkesir’de tarih içinde en önemli iş kollarından birisi de “Abacılık”tır. Gerek abanın ipinin üretilmesi, boyanması, kumaş haline getirilmesi, gerekse abacılıkla ilgili yan işler olan “dinkçilik” ve “terzilik”in yüzyıllar boyu Balıkesir iktisadi hayatında önemli yeri olmuştur.

Bugün bile Balıkesir’in mahalle, sokak ve yer isimlerine bakıldığında tarih içinde Balıkesir’in sosyal ve iktisadi hayatında esnaf teşkilatlarının baskın rolü hemen fark edilmektedir. Esnaf, Selçuklu-Osmanlı geleneklerine göre “Lonca”lar şeklinde örgütlenmiş, kendi iç yasaları olan adetler ve geleneklerin yönlendirdiği çok sıkı ahlaki kurallarla birbirlerine bağlı “ahi” yani kardeş olmuşlardır.

İş kolları çoğu kez babadan oğula veya ustadan kalfaya bırakılmış bunun için belli ritüeller adet edinilmişti.

Balıkesir’de abacılık bir “abahane “ etrafında gelişmiş ve yöneticiliğine “abacılar kethüdası”,”abahane ağası” denilmişti. Abahane, bugün Zağnos Paşa Camisi yanında bulunan sebze halinin bulunduğu yerde idi.

1530 yılına ait 166 nolu Muhasabe-i Vilayet-i Anadolu Defterinde1 Balıkesir’de abahane ile ilgili bir kayıt bulunmuyorsa da esnafların arasında abacılıkla doğrudan ilgili “dinkçiler”in bulunduğunu görüyoruz. Dinkçilik, aba kumaşlarının sıkıştırılıp sağlamlaştırma işlemi olduğundan bu tarihte de abacılığın Balıkesir’de yapıla geldiğini gösteriyor.

1530 da 26 hane olan “Dinkçiler mahallesi”nin 1573 de 55 haneye çıktığı, mahallenin geliştiği görülmektedir.2

Abahanenin hemen yanında gene Zağnos Paşa tarafından yaptırılmış olan Bezzezistan (Bedesten) dokuma ticaretinin kalbiydi. 1665 yılına ait bir kayıtta; bezler, çuhalar, dokumalar ve kumaşlar burada alınır satılır, Burasının dışında, pazarlarda alım satımı engellendiği yazılıdır.3

Osmanlı vergi düzeninde “Konar-göçer Yörükan taifesi” vergi verenler gurubuna dahildi. Yörükler arasında da “Karakeçili Yörükleri”nin Osmanlı Devletini kuranlar olduğundan farklı bir statüsü vardı. Bunların verdiği vergiler İslam inancına göre çok hayırlı işler olan Mekke ve Medine’ye yada bir vakıf için harcanırdı. Bundan dolayı bu Yörüklere “Haremeyn-i Şerifeyn Yörükleri” de denirdi.4

Yörüklerin Osmanlı Devleti içinde vergilendirilmeleri de farklılıklar gösterirdi.Bazı Yörükler devlete belli miktarda, elli veya yüz hayvan başına bir hayvanı vergi olarak verirken,bazı Yörükler derbend bekçiliği, maden angaryacılığı, nakliyatçılık gibi hizmetle hizmetle, bazıları ise , yay yapımı, ok yapımı, top güllesi yapımı at veya kıl üretimi gibi iş hünerlerine veya üretimlerine göre vergilendirilirlerdi..

Balıkesir çevresinde kayıtlı bulunan Karakeçili Yörükleri vergi olarak her yıl Balıkesir abahanesine aba imalinde kullanılmak üzere “kıl vermekle yükümlüydüler. Bu nedenle bunlara ”Kılcı Yörükleri” veya ”Kıldonlu Yörükleri”de deniliyordu.5

1690 ve 1691 yıllarına ait şeriye sicil kayıtlarında abacıların daha aralarında tam olarak teşkilatlanamadıklarını ve üzerlerinde verdikleri ticari vergilerden başka herhangi bir üretim vergisi olmadığını anlıyoruz.6

Belgeden anlaşıldığına göre abacı esnafı üzerinde herhangi bir hususi aba vergisi yoktur. Yapılan şikayet üzerine durum incelenerek haksız ve keyfi vergi alınması engellenmiştir.

1600 lü yılların sonlarında Balıkesir de abacıların teşkilatlandığını, lonca kurduğunu görüyoruz. Abacı esnafının başlarında “kethüda” veya Halife” ünvanı taşıyan bazı kişiler bulunuyor. Belki de haksız olarak vergi alınmak istenmesi gözlerini açtı.1766 tarihli bir kayıtta abacılar kethüdası Seyyit Hacı Ali ve Dinkçiler kethüdası Abdullah Halife dir.8

Gerçi abacıların ürettikleri aba kumaşı topları üzerinde bir “aba resmi” yoktur. Ama yük başına iki akça bir vergi alınmaktadır.9

Yukarıdaki olayı açıklayan bir başka kayıtta da ayni kişiler arasındaki çıkar odaklı iddialar ve bu problemin İstanbul’dan gelen amirle çözüldüğünü görüyoruz.

Tezgâhlarda imal edilen aba kumaşları 25 er metrelik toplar halinde dinklenmek üzere dinkçilere teslim edilirdi. Burada kumaşlar ıslatılıp bazı düzeneklerle dövülerek sıkıştırılır, isteğe göre ayrı bir işlem olarak perdahlanırdı. Burada işlenen kumaşlar yeniden toplar halinde abahaneye getirilir, buradan isteğe göre toplar halinde satılır, isteğe göre burada bulunan terzilere verilerek diktirilirdi.

Abacı esnafı bazen isteğe bağlı olarak imal ettikleri kumaşları dinkletip perdahlatmadan doğrudan satarlar veya gönderirlerdi. Bütün geçimleri gelecek aba kumaşlarının işlenmesine bağlı olan dinkçi ve perdahçı esnafı zarar ederdi. Bu tür davranışlar dinkçilerin şikayetleri üzerine önüne geçilmeğe çalışılırdı.11

Balıkesir’de abacılık ile ilgili bazı rivayetler de bulunmaktadır. Bunlardan birisi:

Abdullah Baba isminde birisi şimdiki adı “Kız Pınarı”olan eski adıyla “Hacı Hanım Pınarı” civarında bir ev yaptırmış. Burada kendi keçilerinin kıllarından çul dokur, bunlardan eşi ve kızı ile birlikte boncuklu heybeler yapar, bunları pazarlarda satarmış. Bir gün yaptıklarını Balıkesir dışında satmak için yola çıkmış, gezdiği yerlerde abacılığı öğrenmiş, dönünce de aba yapmağa başlamış.İşi gittikçe ilerleyince yanında bir çok hanımı işçi olarak çalıştırmağa başlamış.İşçi hanımlar hemen oradaki pınarda yünleri yıkar kurutur ve o pınarın yanındaki ağaçları altında eğirirlermiş.Bunun için oraya “kız Pınarı” denilmiş.

Bir diğer rivayet:

Uzun yıllar önce Balya’ya Rumeli’nden gelen muhacırlar bu sanatı getirmiş. Orada madende çalışan bir Balıkesirli bir abacının kızı ile evlenip gelince Balıkesir’e bu sanatı getirmiş.12

Her loncada olduğu gibi abahanede usta olan abacılara peştamal kuşandırılırdı. Bu merasim Zağnos Paşa Camisinde bütün abacılar, yakınları, arkadaşları ve şehrin ileri gelenlerinin sabah namazını kılmalarıyla başlar, namazdan sonra imamın daveti üzerine hep beraber tekbir ve dualarla hemen caminin yanındaki abahaneye geçilirdi. Burada bir gün önceden başlayan hazırlıklar bitirilmiş olurdu. Herkes abahaneye geldikten sonra dualar, ilahiler, tekbirlerle mevlüt okunur, sonra abacılar kethüdası en yaşlı abacıdan peştamal kuşatmak üzere izin ister, gene tekbirlerle artık ustalığa erişenlere peştamal kuşatılırdı. Abahane kethüdası ustalığa erişene mesleğini doğru yapması için nasihat verir ve en son:

“Aba ipi kaba sabadır
Pirimiz Abdullah Baba’dır”

Diyerek merasimi bitirir. Merasimin ikinci kısmında hep beraber ikram edilenler yenilir, şerbetler içilirdi. Peştamal kuşanan usta o akşam kendi arkadaşlarına ayrı bir ziyafet ve eğlence verirdi. Ama eğer yeni ustanın herhangi bir tarikat ile bağlantısı varsa o akşam bağlı olduğu tekkede ihvana ayrıca çorba ikram edilir, zikir ve dua edilirdi12.

Özellikle “Yeniçerilik” kaldırılınca(1826) yerine kurulan yeni ordu olan Asaker-i Mansure”nin nizami giysileri ve talim elbiseleri sağlamlığı takdir edilen Balıkesir abasından yaptırılmağa başlandı.13

Osmanlı ordusunun giyim ihtiyacının Balıkesir’den temin edilmesi ile Balıkesir’de abacılığın altın çağı başlamış oldu ve büyük gelişim gösterdi. Kullananlar tarafından da Balıkesir abalarının sağlamlığı ve sağlıklılığı fark edilince talep daha da arttı. Talebin artmasıyla arz edilen aba kumaşı ihtiyaca yetmemeğe başladı. Devlet ordunun giydirilmesi zarureti karşısında üretimin arttırılması yolları düşünülmeğe başlandı. Endüstrileşme gereği duyuldu ve Balıkesir’de aba üreten bir fabrika kurma teşebbüsüne girdi.

Bu düşünce ile devlet daha önce Bulgaristan’da Sliven (İslimne) kasabasında 1834 de ilk tekstil fabrikasını kurarak örgütleyen Dobri Kalfa (Dobri Fabrikaciyata) yı bir hayli para vererek (5 yük 35 bin kuruş = 535 000 kuruş) Balıkesir’e yolladı.

Balıkesir’de bazı kişiler herhalde abacılar işsiz kalır düşüncesiyle bu fabrikanın kurulmasını engellemek istediler. Ama gene de fabrika için gerekli araç, gereç, makine ve çarklar Fransa’ya ısmarlandı. Bu fabrikanın yapılması için devlet 8 yük 7760 kuruş (807 760) kuruş ayırmıştı. Ama o zamanın Balıkesir Mutasarrıfı Behçet Paşa görevini kötüye kullanarak fabrikanın yapımında süistimale başladı. Ayrıca Dobri Usta’da önüne çıkarılan engellere daha fazla tahammül edemeyerek devleti hayli zarara uğratarak kaçtı.14

Devlet hemen müfettiş olarak Miralay Kadri Bey’i yollayarak olayı tahkik ettirdi. Mutasarrıf Behçet Paşanın, suistimali ortaya çıktı Bunun üzerine Paşa görevden alındı ve Karahisar- ı Sahip’e (Afyon Karahisar) üç sene müddetle sürgüne yollandı.

Bu konudaki Başbakanlık arşivinde bulunan belge :

Başbakanlık arşivinde Balıkesir abahane’siyle ilgili orada hizmet edenlerin maaşlarıyla ilgili bir başka belgede de abahaneye hizmet eden “Kıldonlular ve tevabi’i yürükan” memurlarından da bahsedilmektedir.1842 ve 1843 senelerinin hesaplarını içeren belge şöyle:16

Belgelerden de anlaşıldığı üzere eski mutasarrıf Behçet Paşa’nın suistimalini araştırmakla görevlendirilen Miralay Kadri Bey yaptığı tahkikat sonunda verdiği raporda: Mirî için verilen abalar debbağ esnafından alınan kireçli ve uygun olmayan yünden yaptırılıp, toplanan iyi cins yapağın harice satılacak olan cins abalara sarf olunduğu, Paşa’ya bu maddeler sorulduğunda makbuzu olan sermayeye karşılık mal yollanmadığı, bu yüzden bu kadar zimmeti çıktığını ve daha başka ipe sapa gelmez bahaneler gösterdiği, yaptığı suistimali bir türlü kabul etmediği, bu yüzden zimmetine mirî malı geçirmekten ibaret olarak uygun kanunların en şiddetlisi ile cezalandırılması gerektiği, zimmetine mirî malı geçiren mülkiye ve maliye memurlarının üç aydan iki seneye kadar hapsi ve yahut altı aydan üç seneye kadar sürgün olunması kanunun 90.maddesi hükmü icabından bulunduğuna göre, bundan sonra yapılacak derin tahkikat üzerine cezasının daha da ağırlaşabileceği, şimdilik Behçet Paşa’nın üç sene müddetle Karahisar-ı Sahib’e sürgün edilip uzaklaştırılması için gerekli emrin çıkarılması istenmişti.17

1840 yılına ait kayıtlarda Balıkesir’de abacılıkla geçimini sağlayan 33 adet dükkan olduğu görülmektedir.18Ayni yıllarda Balıkesir’de abacılığa bağlı olarak çalışan;24 muytab(kıl dokumacısı), 3 dinkçi bulunuyordu.19

1324(1907)tarihli Hüdavendigâr Vilayeti Salname-i Resmisi’nde Karasi Sancağı kısmında o yıl Balıkesir’in 20 000 arşın (13 600 m)yerli aba ve 20 000 arşın (13.600 m) küçük aba üretildiğini görmekteyiz.20

Aba üretiminin endüstriyeleşememesi ve kapitülasyonların gereği güzel, zarif, şık Avrupa kumaşlarının ülkeye vergisiz girdiğinden oldukça ucuz olması ve bunların halk tarafından tercih edilir olması karşısında abacılık oldukça zor ayakta duruyordu.

1909 da işbaşına gelen İttihat ve Terakki hükümeti dev projelerle devleti ekonomik sıkıntılardan kurtarma gayreti içine girdiler. Ama en büyük engelleri “kapitülasyonlar” dı.

Osmanlı Devletinin Fransa, İngiltere ve Rusya karşısında Almanya ve Avusturya yanında yer alması bir fırsat olarak değerlendirildi. 9 Eylül 1914 de Osmanlı Devleti “kapitülasyonları” kaldırdığını yabancı devlet elçilerine bildirdi.

Harpten dolayı dışarıdan kumaş ithalinin kısıtlanması, seferberlik nedeniyle askere alınanların giysi ihtiyacı devleti yani arayışlara götürdü.Bu da mevcut dokuma üretim kaynaklarının modernleştirilmesi, geliştirilmesiydi.

1917 yılında yayınlanan Karasi gazetesinde çıkan konu ile ilgili bir haber:

Dokumacılık

Livada ibtidai bir hayat içinde bulunan dokumacılığın ileriye muazii için Umumi Meclis azası kiramının faideli kararlar vereceğini ümit etmiştik.

Şu vechle işittiğimize göre Meclis-i Umumi bu iş ile layık olduğu derecede iştigal etmiş, bütçeye tarak.ip çıkrıkları celbi ve açılacak bir sergi için bir miktar para konulmuştur.

Bundan başka yerli mensucatın temin-i istimali yolunda da bazı tedbirler görmüştür. Muhterem aza efendilere öz yürekten teşekkürler sunarız.21

Her ne kadar Meclis-i Umumi-i Liva(İl Genel Meclisi) dokumacılığın, yani o zamanki tek sanayi ürünü olan abacılığın gelişmesi için karar aldıysa da çok kısa zaman sonra harpten yenik çıkmamız böyle bir kararın uygulanmasını engelledi. Ayni yıllarda abacılığın yanı sıra Balıkesir’de “aba”dan biraz daha ince bir kumaş olan “şayak” ta önemli bir dokuma türü idi. Ayrıca hem şehir merkezinde hem kasaba ve köylerde,giysi ve çarşaf gibi ev kullanım malzemeleri dokuyan ev tezgâhları da üretimde idiler.Bunlar yün veya pamuk iplerinden çok kullanışlı ve sağlam bezler dokurlardı. Özellikle pamuk bezler siyah, mavi. lâcivert , kırmızı, yeşil gibi renklere boyanır, bu boyama işlemini de “alacacı” esnafı yapardı. Bugün bile mevcut olan Alaca Mescit alacacılar esnafının yaptırdığı bir ibadethanedir. Benim çocukluğumda hemen mescidin karşısında bu mesleği icra eden bir alacacı mevcuttu. Onu iş yerindeki taştan oyulmuş büyük boya teknelerine kumaş ve ip çilelerini daldırırken seyrederdik .Boyanın kötü bir kukusu olurdu. Bu son alacacı da yaşlılığından dolayı 1950 li yılların sonunda kapandı.

1923 yılına gelindiğinde Balıkesir’de abacılık yapan ancak üç usta bulunmaktadır.22

Birinci Dünya savaşı öncesinde dışarı aba ihraç edilirken artık bu tamamen durmuştur. Bunun sebebi de harp şartlarına bağlanmalıdır. Gençler askere alındığından harp yıllarında abacılık için gerekli olan hem ham madde: yün, yapağı, kıl üretimi durma seviyesinde azalmış hem de abacılık yapan gençler silah altına alınmış,üretim kıt malzeme ile sadece ihtiyar abacıların üretebildikleri kadarla kalmıştı.

Abacılığın üç dükkana kadar azalması üzerine abahanede daha önce birkaç tane olan misafirlerin kaldıkları obalarda yeni bir düzenlemeye gidilerek büyük bir han haline getirilmiştir.

1923 de Abahane Hanı 20 odalı 40 yataklı bir han olarak kullanılmağa başlanmıştır.23Burada abacılık yapan esnafın, terzilerin dükkanları olduğu gibi misafirlerin hayvanlarının barınabileceği ahırlar, mallarını koyabilecekleri depolar ve oturabileceği bir de kahvehane vardı.

Kayıtlarda aba yapan 3 usta görülmesine rağmen 10 abacı dükkanı bulunduğu yazılmaktadır. Bunların terzi ve aba satanlar olduğunu sanıyorum.24

1920 li yıllarda son abacı ustaları Abdi Usta ve Yazıcızade İsmail Ağa idi. Gene abacı ustalarından İbrahim Ağa 1930 lu yıllarda “Haç” için gittiği Mekke’de vefat etmişti.25

Son Durum

Cumhuriyetin ilk dönemlerinden itibaren başlayan “Yerli Malı Kullanalım.” kampanyalarıyla biraz canlanan abacılık, halkın daha ince kumaşlara yönelmesi, tuhafiyeci esnafın da daha kârlı olan bu kumaşlarla alış veriş yapmak istemesi gibi sebeplerle aba giysiye talep gittikçe azaldı.

Abahane ile ilgili Balıkesir abahanesi ile ilgili son haber; 1952 yılında Abahane hanının istimlak edilerek yerine bir “kasap ve sebze hali” yapılacağı şeklindedir.26

Bugün Balıkesir’de aba ticareti yapan “Karasi konfeksiyonculuk” isminde bir ticarethane bulunmaktadır. Son aba dokuma tezgâhı ise birkaç yıldır çalışmıyor. Bu firma aba kumaşını kendilerinin de ortağı olduğu Simav’da bulunan “Süreç Tekstil” entegre dokuma fabrikasından temin ettirmektedir. Bu tesislerde alınan yünler taranır, boyanır, ip haline getirilir ve dokunur. Bu tesiste yılda 100 000 metre aba kumaşı dokunmakta, bunun 50 000 metresi Balıkesir’de işlenmektedir. Balıkesir’deki tesiste yılda 35 000 yelek ve pantolon imal edilmekte ve pazara sürülmektedir. Simav’daki fabrikadan başka Balya’nın Turplu ve Kocapınar, İvrindi’nin Yağlılar,ve merkez Bakacak köylerinde bulunan tezgâhlarda da oldukça kaliteli aba dokunmaktadır.

Bu gün Balıkesir de imal edilen aba giysiler, özellikle avcılar, çobanlar, soğukta çalışmak zorunda olanlar, köylüler tarafından özellikle tercih edilmektedir.

Aba ve Abacılıkla ilgili maniler

“Felek bir gün cana kıyar.

Sizi halden hale koyar.

Kimi atlas libas giyer

Şükür bize aba düştü.

Yunus Emre

(İlk dört mani merhum Kamil Su tarafından derlenmiştir.)27

Bir elinde kalkan,

Bir elinde ok.

Arkandaki abadır

Yalnız haktan kork.

Dağlı dağdan geledur.

Aba gördün selam dur.

Kim görürsen aba giymiş

İlde kadı odur.

Düven taşına koyun,

Dövün abayı.

Toptan aba giyin

Atın çuhayı.

Efeler takar bellerine

Kulaklıca bıçağı.

Kızlar severler

Aba giyen uşağı.

..........................................

(Aşağıdaki manileri farklı tarihlerde farklı kişilerden derledim. Bazı manilerde Balıkesir ağzıyla söyleniş biçimlerini özellikle değiştirmedim.)

Taleye bûyde ekti.

Sırtına aba dikti.

Goca gızı vimedile

Uncaz da boynun büktü.

Abacının guyusu

Mor yazmanın boyusu.

Anası gelividi

Saramadım doyusu.

Abaların hararı

Kömür goysam gararı.

Olân goynuma girse

Yoktur bana zararı.

Aba geymiş goşuyo.

Duvarladan aşıyo.

Aşam oldu tezce ge

Gavelemiz daşıyo.

Abalanı dinkletti

Ceyizini denkletti.

Gaççem didi gemedi

Niden beni bekletti.

Abasının düzüne

İnanmayın sözüne.

Başkalana bakıyo

Çumak gaçsın gözüne.

İn dereye dereye

Derenin incesine.

Abasını dinkletmiş

Yavuklum yengesine.

Aba geydim üşümem.

Yaralamı gaşımam.

Gelin bana göz itti

Çatlayı vesin düşman

Saatimin gayışı

Tıktık eder sayışı.

Aba geymiş üşümez

Garlı dağın ayısı.

Abasına abasına

Vuruven gabasına.

Olanla bayram itsin

Böön gızla cabasına.

Abasını gördüm.

Abasına sordum.

Duyanla hayra yorsun

Rüyamda yari gördüm.

Balıkesir abası

Harmanda kaldı yabası.

Yerim dar hava sıcak

Yorgunluğum cabası.

Abasının kenarı

Göndermedi dünürü.

Onun gibi olanlan

Sonra çıkar hüneri.

Dağlara karlar yağdı.

Abam sırtımda kaldı.

Türlü yemiş yolladım

Yalnız elmayı aldı.

Askerin abasına

Gül kondurmuş fesine.

Benim efem düşmedi

Güzellerin hasına.

Abahane kapısı

Sağlam olur yapısı.

Yarim askerde emme

Üzerimde tapısı.

Abasının eteği

Gaynananın köteği.

Gaş göz etti gelmedi

Kovalayın kaltağı.

Abasının eteği

İncedendir inceden

Gelin nele çekiyo

Evdeki görümceden.

Abasına abasına

Uğramıyom obasına.

Onu mutlak alcem diye

Haber saldım babasına.

Abahane önünde

Geline bak geline.

Ay yıl oldu bekledim

Saramadım beline.

Abahane ipleri

Dinkçinin dibekleri

Ben bi nişanlı kızım

Mahalle köpekleri.

Abahanenin ipi

Yörüktendir yörükten.

Ak oğlanın sevisi

Hiç çıkmıyo yürekten.

Kıl çuvaldan çekilir

Abahane ipleri.

Kocamın kardeşleri

Balıkesir çöpleri.

Abahane kapısı

Tahtadandır yapısı.

O yar için nem varsa

Feda olsun hepisi.

Abahane ağası

Çekilir mi tafrası.

Çatal dilli kaynana

İnsanların safrası.

Abahane ağası

Kör kuyunun kovası.

Benim sürmeli yarim

Balıkesir boğası.

Abahane önü bir kırık şişe

Ciğerim kebaptı dizerler şişe.

Yar yolunu namert bastı diyorlar

Demir leplep olsa dokunmaz dişe..

DİPNOTLAR:

1- 66 nolu Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri s:277

2 Sezai Sevim-16.Yüzyılda Karasi Sancağı-Yayınlanmamış doktora tezi- s:130

3 Kamil Su- 17. ve 18.yüzyıllarda Balıkesir Şehir Hayatı s:38

4 Kamil Su-Balıkesir Civarında Yürükler ve Türkmenler s:61,62

5 Kamil Su-Balıkesir Civarında Yürükler ve Türkmenler s:143

6 Kamil Su- 17.ve18.Yüzyıllarda.... s.46

8 Kamil Su-Balıkesir’de Eski Tarihlerde Abacılık-Kaynak –Sayı :50 s:33.34

9 Kamil Su-Balıkesir’de....age.s.36

11 Kamil Su-17. ve 18.y.y de Balıkesir’de Şehir Hayatı s:49

12 Kamil Su- a.g.e. s:51

12 Kaynak : İbrahim Cumalı (1911-1991)

13 Baha Öcal-Tarih ve Hatıralardan Soy Notları s:27

Kamil Su-17.ve 18. Yüzyıllarda Balıkesir’in Şehir Hayatı s:52 “Asaker-i mansure ve sair asakir-i nizaminin elbisesi, eşyası ve talim abaları için yetmiş beş bin top aba imal ve irsal olunmak üzere Bergama,Karasi Sancakları kadılarına ve Bergama mütesellimine hükm-ü hümayun”

14Başbakanlık Arşivi 1266(1849 )yılı Cevdet. İktisat No:1617(Dobri Usta’ın devleti zarara uğrattığına dair..)

16BOA-Cevdet-Dahiliye No:9122

17 Bu belgeleri bana ulaştıran ve okumama yardım eden rahmetli Ahmet Hazerfen’e teşekkür ederim.

18 Tacettin Akkuş-Tanzimat Başlarında Balıkesir Kazası(1840-1845) s:153

19 Tacettin Akkuş-a.g.e. s:151

20Dr.Abdülmecit Mutaf-Salnamelere Göre Karasi s:39

21 Karasi-29 Kanunsani 1917-16 Kanunsani 1332-5Rebiülevvel 1335 Numaro:39/143

22 Yüzbaşı İshak Hakkı Bey-1920 de Balıkesir s:27

23 Yzb.İshak Hakkı Bey- a.g.e. s:63

24 Yzb.İshak Hakkı Bey- a.g.e. s:64

25 Muammer İçpınarcıoğlu. Balıkesir’imizden Tarih ve Hatıralar s:21 (basılmamış notlar)

26 Balıkesir Postası-6 Haziran 1952

27 Kamil su-Balıkesir’de Eski Tarihlerde Abacılık-Kaynak (Dergisi) Sayı 50 19.3.19