(1900'lü yılların başlarında gençlerin eğitilmeleri üzerine bilgiler.)
Varoluştan bu yana insanlar kendilerini çocuklarını, gençlerini eğitmek ve öğretmekle yükümlü saydı. İnsanların ilk eğitmenleri anneler, babalar ya da büyük kardeşler oldular. Mağara devrinde bile babalar oğullarına silah kullanmayı, çevreyi tanıtmayı, hayatta kalabilmeyi, tehlikeleri öğrettiler.
Gençler ile ilgili ilk sistemli eğitim Antik çağda Sparta’da uygulanmıştır. Erkek çocuklar yedi yaşına geldikleri zaman ailelerinden alınır ve genç Spartalıların idare ettiği “sürü” adı verilen askeri birliklere verilirdi. Bu birliklerde çocuklar kendilerinden yaşça büyük çocuklar nezareti altında uzun yürüyüşlere ve her türlü spor yapmağa alıştırılırdı. Bunlara burada ayni zamanda okuma yazma öğretilirdi. Çocuklar kendilerinin pişirdikleri gayet sade yemeği yerler, nehir kıyılarından topladıkları yosunlardan yaptıkları yataklarda yatarlardı.
Bu gençler büyüklerinin sözlerini dinlemeğe ve ihtiyarlara karşı saygılı davranmağa alıştıktan sonra 20 yaşına geldikleri zaman asker olarak doğrudan orduya alınırlardı.
Burada her Spartalı yurdu için herhangi bir görevi kuşkusuz yapan ve gereğinde yurdu için ölmeği onurlu bir görev sayan bir yurttaş olarak yetişmeleri sağlanırdı…
Genç kızlar da güçlü olmak ve gürbüz çocuklar dünyaya getirmek için erkekler gibi idman yaparlar ve her türlü zorluğa alışırlardı..”
“Gençler, cenaze törenlerinde ve bayramlarda; araba yarışları, boks, güreş, kargı oyunları, koşu, uzun atlama, disk ve mızrak fırlatma gibi oyunlarda ustalıklarını sergilerler, sürekli ve sistemli bir çalışma sayesinde vücut ve dimağlarının olgunlaşmasına çalışırdı.”
Antik çağlarda, gençleri hayata hazırlamak üzere, devlet politikası olarak sadece Sparta’da uygulanan bu eğitim, diğer şehir devletlerinde uygulanmadığı gibi, daha sonra da yüzyıllar boyu küçük yaşlardan itibaren gençlere yönelik bir eğitim, devlet politikası olarak uygulanmadı.
Gençler, ya babalarından, ailelerinden veya çevrelerinden gördükleri gibi, iş eğitimi veya yollanırlarsa okul(medrese) eğitimi, askere alındıkları zaman da askeri eğitim aldılar. Bunun dışında asırlar boyu, devletlerin gençlerin hayata hazırlanmalarına, eğitimine yönelik politikaları olmadı.
Osmanlı Devleti’nde ise daha ilk dönemlerinden itibaren, gençleri asker yetiştirme idealine yönelik bir devlet politikası oldu. “Devşirme” esasının ilk temeli “Pençik Oğlanları” tabiri ile, Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan gayrı-müslim tebaanın bir kısmının, beş oğuldan birini, yetiştirilmek üzere devlete yollaması yasası ile başladı.
Yeniçeri Ocağı’nın kurulmasından itibaren, Rumeli’den devşirilen çocuklar. “Acemi Oğlanlar” tabiri ile anılmağa başlandı.
Acemioğlanlar, devşirilince Anadolu’da Türk ailelerin yanına verilir, 3 – 8 sene burada hem hizmet görür, hem Türkçe ve İslâm dinin öğrenirdi.
Devşirilen oğlanların vücutça ve karakter olarak en iyileri, bir heyet tarafından saray için seçilir, bunlar farklı saraylarda; durumlarına göre 2 ile 7 yıl arasında çok sıkı eğitimden geçirilir, okuma-yazma öğretilir, bedenî idmanlar yaptırılır, İslâmi eğitim verilirdi. Enderûn’da verilen çok dikkatli ve yoğum eğitim ile; dini bütün, kibar konuşmasını ve hareket etmesini bilen edebiyata aşina, namuslu, nefsine hakim çelebiler (centilmen) olarak yetişirlerdi.
Ocağa ayrılanlar da Türk ailelerin yanında üç, dört yıl kaldıktan sonra, Acemi Oğlanlar Kışlası’na alınarak “ak börk” giydirilirdi.
Bunlar mutlaka ordu ile ilgili bir meslek erbabı yanında çalıştırılarak bir meslek öğretildiği gibi çok çeşitli yürüyüşler, usta savaşçıların, çok değerli hocaların nezaretinde talimler ve idmanlarla sağlıklı, dikkatli, her türlü şartlara alışmış, askerliğe hazır kişiler olarak eğitilirlerdi.
Türk Ailelerin yanından alınan acemi oğlanlar, bu defa belli çiftliklerde bir işe verilirdi. Bunlar bulundukları yerlere ve yaptıkları işlere göre isimlendirilirdi.
Bazıları da ileride istihdam edilecekleri askerî sınıfa alışmaları için bazı inşaatlarda da çalıştırılırlardı.
Yeniçeriliğin 1826 da kaldırılmasıyla, artık çoktandır işlevini yitirmiş olan “Devşirme” usulü ve Devletin gençlerin eğitimi politikası da ortadan kalktı.
1899 da General Robert Baden-Powell, İngiliz Ordusu için "Aids to Scouting“ adını taşıyan, bugün „İzcilik“ adını taşıyan gençlik kurumunun ilk kitabını yayınladı. Bu sırada patlayan savaşa katılan Sir Baden-Powell 1903 debir İngiliz savaş kahramanı olarak geri döndü. 31 Temmuz - 9 Ağustos 1907 tarihleri arasında Brownsea Island adasında ayni üniformayı giyen çeşitli sosyal sınıflardan 22 genç ile ilk izci kampını açtı ve gene 1907 de "Scouting for Boys“ kitabıyla izciliğin temel kitabı sayılan kitabı hazırladı.
1896 da Almanya’da "Wandervogelgruppe – gezgin kuşlar grubu“ adıyla teşekkül etti. 1911 de Almanya’da ilk izci organizasyonu kuruldu.
Türkiye'de izciliğin 1909 yılında İstanbul'da Galatasaray ve Kabataş Liseleri'nde Beden Terbiyesi öğretmenleri Ahmet ve Abdurrahman Robenson kardeşler tarafından başlatıldığı belirtilmekte ise de, ilk izcilik hareketleri 1912 de patlak veren Balkan Harbi ile yürümez. Harpten sonra 1912 yılında izcilik yeniden canlanır. Bu amaçla arayışlar başlar. Belçika İzcilik Teşkilatı‘ndan Herold Parfit getirtilir. Mösyö Parfit 24 Nisan 1914 den itibaren Osmanlı Devleti hizmetine girer.
İlk adıyla “Keşşaflık” olan izciliğin bir numaralı izcisi bizzat o zamanın “Harbiye Nazırı ve en yetkili kişisi Enver Paşa” olur.
Enver Paşa’nın teşviki ile hızla ülkenin bütün okullarında “keşşaflık” çalışmaları başlatılır.
Bütün amaç, gençlerin hayata ve ayak sesleri duyulan çok büyük bir harbe için orduya hazırlanmasıydı.
Seferberlik ilanından sonra, Mösyö Parfit, Belçikalı olduğu ve Belçika’nın İngiltere yanında yer aldığı gerekçesiyle, geri yollandı. 11.11 1914 de Parfit’in ilişkisi kesildi. 1912 -1913 yıllarında vuku bulan Balkan Savaşı sonunda kaybettiğimiz Rumeli topraklarındaki yurttaşlarımız, düşman işgalinden kaçarak ülkenin çeşitli yerlerine yerleştirilirken, Selanik ve Edirne İdadisi (Lisesi) de, Balıkesir İdadisi’ne getirilmiştir.
Gelen öğrencilerin çoğu, Selanik ve Edirne Liselerinde iken giydikleri “keşşaf üniforması” ile Balıkesir’de ilk izciliği 1913 de başlatmışlardı.
1900lerin başlarında gençlerle ilgili ilk mühim çalışma “Keşşaflık-İzcilik” (her iki kelime de kullanılıyor) ile ilgili olmuştur. Balıkesir’de İzcilik ile ilgili ilk haber 1914 yılına aittir.
“Keşşaflar—Bu Çarşamba günü Mekteb-i Sultani on birinci sınıf talebeleri keşşaf elbiselerini labis olarak yanlarında muallimleriyle beraber elektrik ve maden hakkında tahkikatta bulunmak üzere Balya kazasına gitmişlerdir.” ( Karesi – 19 Mayıs 1330 Numaro: 6)
Harbiye Nezareti emriyle bütün okullarda “izcilik” teşkilatları kurulmuş, öğretmenler işin esasına tam olarak vakıf olmadan gönderilen talimatlara göre bir şeyler yapmağa çalışmışlardı. Yukarıdaki haberde izcilere ciddi bir eğitim verildiği anlaşılıyor. Türkiye’de elektrik ilk defa Fransızlar tarafından Balya madenlerinde kullanılmıştı. İzciler, elektriğin ne olduğunu, madenlerde nasıl kullanıldığını yerinde öğrenmek için Balya’ya gitmişler. (Gazetenin daha sonraki nüshalarında izcilerin intibalarıyla ilgili haberlere de yer verilmiş.)
Devlet izciliği yaymak, izci eğitmeni yetiştirmek işini ciddi olarak ele aldı. Karesi Gazetesindeki konu ile ilgili bir sonraki haber oldukça ayrıntılı.
“İzciliğe Doğru – İzcilik teşkilatı için Harbiye Nazırı Enver Paşa Hazretleri Avrupa’dan bu işi iyi bilir bir muallim getirmiştir. Muallim Temmuzun 12.günü İstanbul’dan kalkarak Maltepe’ya gidecek, orada yapacağı karargâhta Ağustos'un 2'sine kadar kalıp o müddet içinde kendisine arkadaşlık edenlere iyi talimler, beden terbiyesi, izcilik usullerini öğretecek, yaptıracaktır. İzciliğin bütün mekteplere girmesi Maarif Nazırlığınca kabul edildiğinden, yazdığımız adamın yanına muallimler de verilecektir. İşte Maarif Nazırlığı bura mekteplerinden de birkaç muallim istedi. Ve Liva Encümeni dahi masraflarını vererek Sultani İbtidai kısmı idman muallimi Rahmi ve hacı Mehmet Ağa, ibtidai muallimi Hilmi ve Talim-i Maarif (mektebi) üçüncü muallimi Hakkı Efendileri göndermeğe karar verdi.
Bu üç muallim yakında gidecek ve geldiklerinde bütün mekteplere izcilik işlerini gösterecek ve işte bundan pek çok faideler çıkacaktır. (Karesi – 23 Haziran 1330 Numaro :11)
Eğitim alan öğretmenler gelir gelmez Balıkesir’de izciliğin şekli değişiverdi. Artık “İzci Taburları” yürüyerek çevre seyahatlerine çıkıyorlar, dayanıklılıklarını arttırıyorlardı. (Balıkesirli izciler yaya olarak Bursa’ya kadar gitmişleri. Yollarda kamp kurarak, çevre köy ve kasabalarda misafir olarak kalıyorlardı.) İzcilerin masrafları vilayet bütçesinden karşılanmıştı. (Karesi Sancağı 1331 senesi Meclis-i Umumi zabıtları s:112)
Seferberlikle beraber eğitim de yoğunlaştı. Artık silah talimleri yaptırılıyor, marşlar bestelenip öğretiliyor, her gün resmigeçit yaptırılıyordu.
Ülkenin bütün her yerinde okullarda izcilik (keşşaflık) teşkilatları kurulur ve faaliyete bulunurken, Mösyö Parfit’in yerine Almanya’dan von Hoff getirildi. Bu kez şehir, kasaba ve köylerde tahsil yapmakta olsun olmasın bütün gençleri harbe hazırlanmaları amacıyla eğitip teşkilatlandırmak için “Osmanlı Genç Dernekleri” kuruldu. Ve 27 Şubat 1914 de kuruluş beyannamesi yayınlandı. Genç Dernekleri, Harbiye Nezareti’ne bağlı idi.
Avrupa’daki “Jugendbund” şeklinde bir örgütlenme içinde olan bu dernekler için gene ülkenin her yerinden gönüllü öğretmenler İstanbul’a gelerek bu kez “von Hoff” tarafından geldikleri yörelerde “Genç Derneklerini kurmak ve örgütlemek için Maltepe’de ve Edirne’de kurulan kampta eğitildiler.
Genç dernekleri; sadece Konya, Isparta, Edirne, Bursa, Aydın, İzmir, Balıkesir, İzmit Gebze, Şile, Beykoz, Bandırma, Adalar, Trabzon, Samsun, Afyon, Kütahya , Niğde Menteşe (Muğla) gibi Anadolu ve Rumeli’nin şehirlerinde değil,Musul , Halep , Beyrut gibi şehirlerde de örgütlendi.
Artık Osmanlı Devleti içinde burada eğitilen öğretmenlerin bulunduğu muhitlerde yaşayan gençler; 12-17yaş arası Gürbüz Derneği, 17 den askerlik yaşına kadar Dinç Derneği çatısı altında, rehber öğreticiler nezaretinde örgütlenip eğitilmeğe başlanmıştı.
Genç derneklerinden birisi de “Güç Derneği”dir. “Gençleri daha iyi birer vatan evladı olarak yetiştirmek gayesiyle kurulan” bu dernekte okullarda okumayan 17 yaş üstü gençler hedef alınmış, en küçük köylerde dahi teşkilatlanılması istenmişti. Harbiye Nezaretinin hazırlayıp yolladığı programla tamamen askeri esaslı spor eğitimi veriliyordu.
Harp yıllarında memurların da askerlik mükellefiyeti olduğundan ve çoğu silahaltına alındığından “Gürbüz ve Dinçler” İstanbul’da ziraat ve posta gibi “resmi memuriyet”lerde bulundular.
Türkler o vakte kadar güreş ve binicilik dışında spor yapmayan bir millet olarak kabul ediliyordu. Zaten 2.Meşrutiyet öncesi dönemde sadece güreşe izin veriliyordu. Kulüpleşmeyi gerektiren diğer spor dalları zaten yoktu. Meşrutiyet’le beraber farklı spor dallarıyla uğraşan spor kulüpleri yaygınlaşmağa başladı. Halk, özellikle gençler, yetkililerin de teşvikleriyle birçok spor dallarında kulüpler arası müsabakalar yapıyordu.
Yeni sporların öğretimi ile ilgili, o zaman yayınlanmakta olan “Donanma” dergisinde çok güzel spor ilaveleri hazırlanıyordu. Resimlerle; ”müdafaayı nefs idmanları, judo ve jui jutsu, boks” öğretiliyor , takımlar arası futbol, hokey, atletizm müsabakaları yapılıyordu. ”Denizcilik” çok önem verilen bir spordu. O yıllarda; Heybeliada’da “Büyük Kayık Yarışları ve Mekteb-i Bahriye’de boks müsabakası” tertiplenmişti. İstanbul’daki “Polis Mektebi” nin ders programında “eskrim talimi dersi” bile konulmuştu. İstanbul ve Anadolu’da kurulan spor kulüpleri birçok spor dalının yanı sıra “atıcılık” şubesi de açmıştı.
Zamanın ideolojisine uygun, halkın aydınlanması, milli ruhun uyandırılması için o zamana kadar hiç kimsenin bilmediği, hiç kimsenin aklına gelmeyen günler, kutlamalar ihdas ediliyor, o konularda hem bilgilendirme, hem propaganda yapılıyordu. Mesela o vakte kadar hiç yapılmayan, ne olduğu bilinmeyen “Ergenekon Günü” eski ve yeni “idmancıları” kutlamak için bir araya geldikleri bir gün olmuştu.
Dünyaya açılma düşüncesiyle İttihat ve Terakki Fırkası bazı yerlerde parti binası bünyesinde, bazı yerlerde müstakil olarak “Okuma Yurtları” ve kütüphaneler kurdurdu. Buralarda en güncel kitaplar, gençlerin çok ilgi gösterdiği Türkçe ve yabancı dillerde dergiler, gazeteler bulunuyor, akşamları dünya ve yurt meseleleri üzerinde tartışmalar tertipleniyor, kurslar düzenleniyor, belli zamanlarda konferanslar veriliyor, ”müsamere” şeklinde oyunlar, müzik gösterileri, şiir akşamları tertip ediliyordu.
Gençlerin ne tür kitaplar okuduğunu genç kuşaktan olan İttihatçılar iyi bildiklerinden her kasabaya kütüphaneler kurdurmuş, oralarda görevli devlet yetkilileri bu işlerle ilgilenmeğe zorunlu kılınmıştı. Ayrıca ihtisas kütüphanesi sayılabilecek kütüphaneler de açılıyordu. Mesela Balıkesir Adliyesi’nde bir “Adli Kitaplık” tesis edilmişti. Okuma yurtları ve kütüphanelere alınan kitap ve dergilerin bedeli vilayet bütçesinden karşılanıyordu.
Devam edecek