Dibin de dibi... Medya, Bahis ve Büyük Çürüme.. Suçu olanı koruyan, yanlış yapanı kollayan, menfaat uğruna ülkenin geleceğini riske atan herkes; sadece bugüne değil, yarınlara da ihanet eder... Nasıl mı? Hadi son döneme şöyle bir göz atalım.

Bu ülkenin hafızası çok şey görmüştür ama medya ve futbolun bugün içine düştüğü çürüme, belki de tarihin en koyu lekelerinden biridir. Son birkaç haftadır yaşananlara bakınca insanın diline kendiliğinden aynı cümle dolanıyor:
“Bu da mı oldu?”
Demek ki artık şaşkınlığımız bile yorulmuş.
Bugün karşı karşıya olduğumuz yozlaşma öyle derin, öyle köklü ki; bir milat, bir büyük silkiniş, bir arınma çağının eşiğindeyiz. Burada elbette işini bu ülkeye hizmet aşkıyla yapan siyasetçileri, gecesini gündüzüne katan bürokratları, sorumluluğunu yüreğinde taşıyan emekçileri tenzih ediyoruz.
Fakat geri kalan sahnede kötücül gölgeler hüküm sürüyor.
Yanlışı koruyan, suçu aklayan, menfaat uğruna ülkenin geleceğini hoyratça savuran herkes; sadece bugüne değil, yarının vicdanına da hançer saplıyor.

BAHSİN SESSİZ ÇIĞLIĞI..
Son günlerde patlayan bahis skandalı ise, karanlık bir odanın kapısının aralanması gibi. İçeride ne olduğunu tam göremiyoruz ama içeriden yayılan koku, bize bildiklerimizin buzdağının yalnızca görünen ucu olduğunu söylüyor.
Hiçbir şey olmasa bile mutlaka bir şeyler var.
Ve o “bir şeyler”in izleri, nedense yine Balıkesir’e uzanıyor.
Bazı tesadüfler insanın kalbine soğuk bir rüzgâr gibi çarpar; bu da onlardan biri.

MEDYANIN YİTİRDİĞİ İZZET..
Yarım asra yaklaşan meslek ömrümde bu kadar çürümüş, bu kadar dibe çökmüş bir medya düzeni görmedim. Eskiden yanlış yapan da olurdu, eksik işleyen de… Ama kim kimdir, herkes bilirdi.
Şimdi ise, kimi belediye yönetimlerinin “internet sitesi kur, gazete çıkar, parayı biz aktarırız” mantığı ve kolaycılığıyla üretilen sahte bir medya pazarının içindeyiz.
Bir zamanlar sözü ağırlık taşıyan şehir; günübirlik çıkar ortaklıklarının oyun sahasına dönmüş durumda.
Çekingen, ürkek bir iş dünyası da var ki; “bana dokunmasınlar da kim ne yaparsa yapsın” diyerek sessizliğin en ağır hâlini seçiyor.
Bugün o sahte medyacılarla el ele yürüyenler, poz verenler, garip bir şekilde husumetlerini bana ve hakikat peşindeki gazetecilere yöneltiyor.
İnsanın aklı almıyor doğrusu.

ENERJİSİNİ YİTİREN ŞEHRİN HİKAYESİ...
Sürekli söyledim, yine söylüyorum:
Şarlatanla gazeteciyi ayırt edin.
Bu basit ayrım yapılmadığı için Balıkesir yıllarca kendini tüketti.
Değerli insanların itibarı zedelendi, şehir enerjisini faydasız çatışmalara, iç çekişmelere saçtı. Sizler de bunun en yakın tanıklarısınız.
Bugün “birkaç kişi hak ettiğini buldu” diye sevinenlere bir sorum var:
Onlara hak etmediklerini kim verdi?
Kim onları ortaya sürdü?
Kim, kimi alaşağı etmek için kullandı?
Biz hep kuklaya bakıyoruz, ama perde arkasında ipleri tutan ellere kimse bakmıyor.
Çünkü çoğu için böyle yaşamak daha kolay; alan razı, satan razı.

GENÇLİĞİN RUHUNA ÇÖKEN SİS
Ekranlarımıza baktığımızda gördüğümüz manzara daha da iç acıtıcı.
Dezenformasyon, bir sis gibi toplumun üzerine çöküyor.
Gençlere mafyacılığı, kolay para kazanmayı, umursamazlığı öven içerikler çoktan sıradanlaştı.
Ailenin temeli sarsılıyor, ahlaki harcımız un ufak oluyor.
Bu hengâmede insan kendi kendine soruyor:
“Bütün bunlar bir tek bana mı tuhaf geliyor?”
Hayır.
Bu ülkenin vicdanı hâlâ tamamen ölmedi.
O vicdan bir yerlerde kıpırdanıyor.

ARINMA ve CESARET..
Bu ülke çok skandallar gördü.
Her defasında “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” dedik.
Ama öyle bir bağırsak ki bu, ne kadar temizlersen o kadar yeni polip üretiyor.
Demek ki bazen cesur olmak şarttır.
Ben kendi hayatımda öğrendim:
Gerekiyorsa bağırsağı tenizlemekle vakit kaybedip metastaz yapmasın diye kesip atacaksın.
Gerektiğinde akciğeri bile temizleyeceksin ki bir nefes olsun ferahlayabilesin.
Yeni Türkiye’nin de ihtiyacı budur:
Karanlığa razı olmayan bir ruh,
kirlenmiş her bir köşeyi ışığa çıkarmaya niyetli bir irade,
hakikatin peşinde yürüyen bir toplum.
Bu ülke, tertemiz bir sabaha uyanmayı fazlasıyla hak ediyor.
Dünyanın yeni düzeninde insanımızın yüzü gülsün, nefesi genişlesin.
Çünkü karanlığı yarıp geçmeden,
gerçek anlamda ışığa çıkamayız.
Selametle...