Gazeteleri okuyorum…

Televizyon programlarını izliyorum…

İnsanları dinliyorum…

Arkadaşlarımla sohbet ediyorum…

Ve…

Tek başına olduğunda aklı başında görüşlere sahip kişilerin bir araya geldiklerinde;

İster siyasi konular olsun,

İster dini konular olsun,

Veya bir başka konu olsun,

Aralarında bir anda uçuk kaçık fikirler savunduklarını, kolay kolay uzlaşma sağlayamadıklarını görüyor, şaşırıyorum.

Aslında şaşırmıyorum.

Ortak bir noktada buluşmanın neden bu kadar zor olduğunu…

Neden karşısındaki insanı anlamaya çalışmak istemediklerini…

Neden karşılıklı bir adım atmanın imkânsız olmasının bu kadar açık ve net hale geldiğini kafamda sorguluyor, cevap bulamıyorum.

Bulabildiğim tek cevap ise şu:

Birbirlerinden farklı düşüncelere, ideolojilere, inançlara sahip kişilerin, kendilerini daha iyi anlatmak yerine, farklı düşüncelere sahip kişilerin fikirlerini kötüleme gayretleri bu olumsuz ortamın oluşmasına katkı sağlıyor.

Herhangi bir konuda edindiği bilgileri, düşünceleri, tek doğru olarak benimseyenler, bu doğruları karşısındaki insanlara da –gerekirse zorla- benimsetmek istiyorlar.

İşte bunu yapma!

Sabit fikirli olma…

Benim savunduğum fikirleri,

İnancımı,

Maneviyatımı,

Değerlerimi kötüleme.

Her türlü düşünce tartışılabilir.

Ama benimle tartışmaya girmeden önce beni anlamaya gayret göster.

Düşüncelerimi yok etmeye çalışmak yerine sen kendi düşüncelerinin neden daha iyi olduğunu anlat.

Ben o düşüncelerin sağlam temeller üstüne kurulduğuna inanırsam düşüncelerimi değiştirmekten asla çekinmem.

Sen de çekinme.

Çünkü…

Bana göre, tek bir doğru yoktur.

Var olan; doğruların bütünlüğüdür.

Ve doğrular sürekli olarak değişir, gelişir.

Aynı aile içinde yaşayanlar arasında bile düşünce ayrılıkları olur.

Bir kardeş sol görüşlü olabilirken diğer kardeş sağ düşünceleri savunuyor olabilir.

Sonuçta her iki kardeşin de kendince doğruları farklıdır.

Japon asker Hiroo Onoda’nun hikâyesini duydunuz mu bilmiyorum.

Hani 2. Dünya Savaşı’nın bittiğinden haberi olmadığı için taa 1974’e kadar tam 30 yıl dağlarda saklanan asker…

Hikâyesini kısaca anlatayım.

Japonlar Filipin adalarını işgal eder. Amerikan askerleri adaya çıkartma yapınca Japonlar teslim olur. Savaş biter bitmesine de Hiroo Onoda’nın bundan haberi yoktur. Tek başına savaşını sürdürür, 23 yaşında geldiği adadan 52 yaşında ayrılır.

Bazılarımız da o Japon askeri gibi sürekli gelişen dünyamızda “yeni düşüncelerin”, “yeni şartların” oluştuğunun farkında mı değiller ne?...