Arkasından olur olmaz konuşmaktan, avcı hikayelerini gölgede bırakacak cinsten iftiraları sıralamaktan.
En kötüsü, en ağır, en geri dönüşü imkânsız olanı ise, amacından çıkarak, acımasızca yuva yıkacak veya bir insanın istikbaliyle oynayacak şekilde intikam duygularını ön plana çıkararak bilinçli yapılan eleştiriler, dedikoduların olması, yapılmasıdır.
İşte bunu yapanlar hasta ruhlu ve psikolojisi bozuk kişilerdir.
Dinimiz kesinlikle dedikoduyu yasaklamış. Büyük günah olduğunu belirtmiş.
Hal böyle iken, ne yapılsa, ne edilse de önüne geçilmesi mümkün değil bu illettin..
***
Adına ne derseniz deyin..
İnsanların zafiyet zayıflığı mı?
Deşarj aracı olarak kullandıkları, bir terapi yöntemi mi?
Yoksa aşırı merakı mı? Kişiliğini arkasına gizlediği bir silah mı?
Veyahut kıskançlık mı diyelim..
Aslında cadı kazanını fokur, fokur kaynatmak dersek, daha mantıklı gibi.
Ne dersek diyelim, unutulmaması gereken gerçek ise şu:
İnsanın var olduğu yerde dedikodunun olmaması imkânsız gibi birşey..
Dünyanın her yerinde vardır dedikodu. Gördüğüm, yaşadığım, duyduklarım dünya rekorunu Balıkesir'in elinde bulundurduğunu ısrarla söyle-tiyor bana..
***
Neden mi?
Bakın bir sağınıza, solunuza, karşınıza.. Sizde gördükleriniz, duyduklarınız karşısında farklı düşünebileceğinizi, aksi görüş ortaya koyabileceğinizi sanmıyorum
Başkalarını yargılamak, yaptıkları ve yapacakları hakkında eleştiride bulunmak, haklarında kötü şeyler söylemek, aşağılamak, dedikodu yapmak nasıl bir ortam oluşturur sizce?
Bana sorarsanız, kendi kusurlarını, başarısızlıklarını örtmenin bir yoludur dedikodu üretmek, belden aşağı konuşmak. Başkasını işaret ederek “Ben o kadar kötü değilim bakın, o benden çok daha kötü durumda” demektir.
Bunları yapan, alışkanlık haline getiren, bedenlerinin heryerini sarıp sarmalamış illetten kendini kurtaramayan bu kimselerin, diğerinin hayatı için endişeleniyormuş maskesini takarak, hedef seçtiğinin gelecekle ilgili cesaretini kırmaya çalışması, maskelinin yani kişilik zaafiyetine tutulmuş olanın kendine güvensizliğinin gerçek bir göstergesidir.
Zaten bir düşünürün şu sözü herşeyi özetliyor:
"Dedikodu; basit ruhlu kimselerin eğlencesidir.”
l
***
Buna benzer birçok söz var.
İşte bir kaç ünlü filozofun dedikodu hakkındaki görüşleri:
> Bir kimse kendisinin ne olduğunu bildikten sonra, kendisini bilmeyen-lerin onun hakkında söylemekte ol-dukları sözlerin onun nazarında hiçbir önemi ve etkisi yoktur. (İbn-i Sina)
> İnsanlar seninle konuşmayı bıraktığında, arkadan konuşmaya başlarlar. (Pablo Neruda)
> Başkalarını kötülemek için yapılan dedikodudan duyulan zevk, başkalarını düşürdüğümüz ölçüde kendimizi yükselttiğimizi sanmaktır. (Descartes)
> Kişiyi iyi tanırsan kimseyi inandıramazsın. Ama kötülersen herkesi inandırırsın. (J. Draper)
> Dünyada en kolay şey dedikodu yapmak, en zor olan şey ise kendini tanımaktır. (J. Lubbock)
> Dedidokucular başkalarının samimiyetlerinden rahatsız olur. ( Vollmer)
> Öyle insanlar var ki, ancak başkalarını üzdükleri zaman sevinir.(Andre)
> Her dedikodu, orada olmayan biri hakkında yapılıyorsa, inanılmayacak kadar tatlı değil midir. (Goethe)
> İnanılması en zor dedikodular, aptalların belleğinde en uzun süre kalanlardır. (A. Vigny)
Sende o var bu var, falan dedi var, falan anlattı var.. Peki sende senden ne var. (Hz. Mevlana)
***
Bu sözler içerisinde en dikkat çekici olanını ise sona sakladım.
Nedeni de şu.
Benim canımın parçası olan evladı-mın başına istemediğimiz, aklımızın ucuna bile getiremediğimiz bir bela(!) sirayet etti. Delinin biri kuyuya taş attı, kırk akıllı çıkarmaya uğraşıyor dedirtecek cinsinden.
Belli ki, yine bir imtihana tabi tutulduk.
Herşeye rağmen böyle görüyor, böyle nitelendiriyorum karşı karşıya kaldığımız olayı..
Şimdi bu olay üzerinden kimi hasta ruhlu ve psikolojisi bozuk kişiler, mal bulmuş mağribi gibi saldırıyor (!) bana. Fitne fesat, nifak tohumları ekiyor. Akılları sıra, henüz neyin nasıl olduğu belli olmayan bir olayla (ki merak eden varsa eğer, gelsin bana yüzyüze görüşüp anlatalım ayrıntılarıyla.. giderelim merakla-rını..) adı geçen oğlum üzerinden dedikodu üretip beni hırpalamaya çalışıyor!
Elinize geçmiş kırk yılda bir fırsat! Hiç durmayın! Elinizden geleni ardınıza koymayın demeyi çok isterdim ama, söz, lâf anlayacak kişiye söylenir.
Ama şunun bilinmesini de isterim:
Saldıracaksanız bana saldırın, iftira atacaksanız bana atın, dedikodu üretecekseniz benim hakkımda üretin. Ancak bu yaşında büyük acılar çeken ve bir ömür boyu da bunu hissedecek, yaşayacak olan, ayrıca bugün hayatta varolması Allah'ın bir lütufu olan evladımı kirli emellerinize asla âlet etmeyin.. Ben buradayım, sokaktayım, karşınızdayım, yanı başınıdayım.. Gözlerinizin önünde, kalbinizdeyim.. Hiç çıkaramadığınız aklınızdayım..
***
Biraz önce dedikodu paylaştığım düşünürlerin sözlerinden en anlamlısını sona sakladım demiştim.
O söz İskoçlu filozof Henry Calderwood'a ait ve şöyle:
"Cesaretin varsa arkasından söylediğini yüzüne söyle.."
Demek istediğim şu;
İnsanları olduğu gibi bırakın ve kabullenin.
Herkes kendi yolunda istediği şekilde ilerlesin.
Bırakın düşsün ve kalksın, her düştüğünde bir şey öğrensin.
Hem ne diyor Yunus Emre;
Olsun be aldırma Yaradan yârdır..
Sanmaki zalimin ettiği kârdır..
Mazlumun ahı indirir şâhı..
Herşeyin bir vakti vardır..!
.. ve bu söze bir ilave de Hz. Mevlana'dan bana gelsin:
Uğraşma boşuna
Seni ancak gördükleri ve duydukları kadar anlayacaklar. Kimse, bin sen daha olamayacak bu dünyada.
Kimse tam anlamıyla sende seni bulamayacak.
Gücün yetmeyecek herhangi bir icat edilmiş dilde kendini tam anlamıyla anlatmaya, gördükleri kadar, kendi anladıkları kadar anlayacaklar..
...
Bir not:
Gazeteciler Cemiyeti'nin AB projesi kapsamında İngiltere yolculuğuna çıkıyorum.
İngilizler bu işleri nasıl yapıyor, bir bakalım görelim. Dört-beş hafta yokum.
"Bir an bekle, arkana dön ve unuttuklarını anımsa.. Kaybettiysen ara, kırdıysan af dile, kırıldıysan affet; Çünkü hayat çok kısa" diyor. Şems-i Tebrizi..
Uzun sayılabilecek bu yolculuğa çıkarken kırdıysam birilerini afetsinler beni..
Birkaç gün sonra idrak edeceğimiz Ramazan-ı Şerifiniz bugünden mübarek, Yaradan yar ve yardımcımız olsun.
....