GAZETECİLER Cemiyeti’nin projesiyle gittiğimiz İngiltere gözlemleriyle ilgili yazı dizimizin bugünkü bölümünü Birol Uzunay’ın izlenimlerine bırakıyoruz. İşte Birol kardeşimin gözünden İngiltere..
Kim bilir; kaç kez, kaç yazar, Londra’yı yazmıştır? Binler, on binler, yüz binlerce hatta belki milyonlarca kişi Avrupa’nın bu kadim kentini yazarak yorumlamıştır. 
Dünyanın en çok bilinen ve en çok konuşulan şehirlerinden olan Londra hakkında, acaba konuşulmamış, yazılmamış bir konu kalmış mıdır?
Londra’nın marka değerini planlayanlar öyle bir strateji izlemişler ki; bu şehrin tüm değerlerini bilmek için Londra’ya gitmeye de gerek yok. 
Bütün dünya, Londra’yı bir şekilde konuşuyor, biliyor…
Peki, çok bilinen Londra hakkında hiç bilinmeyen Londra yazısı nasıl yazılabilir? 
Cevap basit; 
Londra’yı herkes biliyor ancak bir aylık İngiltere seyahati yapan amatör bir gezginin hislerini kimse bilmiyor! 
Ve işte kimsenin bilmediği o Londra…

‘İngiliz Kemal’ler Türkiye’de!
Londra’ya gitmeniz için bir Türk olarak ilk sınavınız vize işlemleriyle başlıyor… 
Sonu gelmeyen uzun bir formda milli kimliğinizi zedeleyen onlarca soruyu cevapladıktan ve elbette ki nereye gittiğini bilmediğiniz 250 TL’lik ücreti yatırdıktan sonra vize maceranız başlıyor…
Birileri size “İngiltere farklı ülke” imiş dedirtmek için gri pasaportunuzu ve schengen vizenizi kabul etmiyor, sizi en az 3 haftalık bir maceranın içine alıp vize başvurunuzu başlatıyor.
İngiltere konsolosluğuna gidip de vizeye başvurabilmeniz biraz zor; çünkü siz “gelişmiş bir ülkeye gitmeye çok meraklı, az gelişmiş bir ülke vatandaşısınız.” 
Sizin muhatap olabileceğiniz tek merci; İngiltere konsolosluğuna taşeron hizmet veren bir firmanın izbe dairesindeki Türk çalışanlardır… 
Kendilerini “İngiliz Kemal” zanneden taşeron firma çalışanlarının kendi ırktaşlarına yaptığı zulmü ise bir İngiliz bile yapmaz! 
Sokakta bekletmeler, sıraya sokmalar, sert sorulu mülakatlar, soru almama tavırları ve sabıka kaydını andıran fotoğraf çekmeler…
Vize verme konusunda hiçbir yetkisi olmayan sadece ilgili belgeleri alıp; konsolosluğa kargoyla gönderen bir taşeron firma çalışanlarının Türk gezginlerine, öğrencilerine ve yatırımcılarına sergiledikleri sert tutum oldukça düşündürücü…  Vizenize, onlarca belgeyle başvurup 3 hafta gibi uzun bir süre beklerken; sakın sabırsızlanmayın! 
Zira sizin sabırsızlığınız İngiltere’nin gelir kapısı oluyor. Vize sonucunu telefon mesajıyla öğrenmek isterseniz 10 kuruşluk mesaj için 5 TL öderseniz; yok telefon edeyim derseniz, yandınız! Hiçbir kaynakta sizin vize işlemlerinizi takip eden firmanın telefonunu bulamazsınız; çünkü siz “paranız bile olsa az gelişmiş bir ülkenin vatandaşısınız; İngiltere’ye neden geliyorsunuz ki?”
Ulaşabildiğiniz tek bir telefonu aradığınızda önce kredi kartı bilgilerini alıp dakikası 3 dolardan ilgili kişiye ulaşmaya çalışıyorsunuz. 
Benim gibi 10 saniye görüşüp; kredi kartından 33 dolar kesilen birisinin ise bu parayı geri almak için yapacağı telefon görüşmelerine en az 100 dolar vermesi gerekiyor…

Az eşyalı çok aramalı yolculuk başlıyor
İngilizleri, “Ben Türkiye’de rahatım, İngiltere’ye sadece gezmek için gidiyorum geri geleceğim, söz!” imajıyla ikna ettiniz, tebrikler!
Londra’da bulunan 5 havalimanından birine indiğinizde ilk şaşkınlığınız şu oluyor: “Bu kadar havalı bir şehirde bu kadar eski havalimanları!”
İngiltere’de vize kontrolü yapan memurlardan biri çekik gözlü ya da zenci olursa işiniz zor… 
Zira, “İngiliz Kemal”ler sadece Türkiye’de yok. İngilizleri çok seven bu azınlık memurlar, size elinizdeki vizeye rağmen ahret soruları sormaya başlayabilirler. Bu arada; “İngiliz Kemal”lerin, İngiliz kibarlığını hiç de bilmediklerini belirtmekte fayda var.
Havalimanındaki trenlerle şehir merkezine gelmeniz en mantıklı çözüm… 
Ancak tren deyip geçmemek gerekiyor; çünkü kişi başı minimum 39 TL’yi, kırk dakikalık bir tren yolculuğu için gözden çıkarmanız gerekiyor.


150 yaşındaki metro 
gurur mu utanç mı?
Londra metrosu, Londra’nın sembollerinden… Şehrin altında ayrı bir şehir daha var… Metro haritasını inceleyen ortalama bir Türk’ün etkilenmemesi mümkün değil.
Metronun ulaşım kolaylığına kabul etsek de; metro fiyatlarının hiç de ucuz olduğunu söyleyemeyiz…
Ayrıca; metro istasyonlarının bakımsızlığı ve kirliliği bariz biçimde dikkati çekiyor; niçin temizlenmediğini sorduğumuzda ise metronun daha çok azınlıklar ve öğrenciler tarafından kullanıldığını, bu yüzden de yenilenme ve temizlenme maliyetlerinin artmaması için İngilizler tarafından göz ardı edildiğini öğreniyoruz.
Metronun 150 yıl önce bittiğini ve metro inşaatında yüz binlerce kölenin çalıştığını ve gün yüzü görmeden ölen kölelerin bu metro için çektikleri sıkıntıları düşününce metroya binerken bir kez daha düşünüyoruz: “Londra metrosu utancın mı yoksa gururun mu sembolü?..”
29 AĞUSTOS 2013