TÜRK şiirinin önemli şairleri arasındaki Cahit Sıtkı Tarancı'nın ezberimize kaydettiği "Yaş 35, yolun yarısı eder" mısralarını bizim yaştakiler iyi anımsar. 
Bizler yolun yarısını geçeli çok oldu.  
Sadece yaşta değil, mesleki yaşamda da bitirdik, tükettik yolun yarısını...
Ders aldık mı, alamadık mı bilemiyorum hayat yolculuğundan ama, bundan sonrası için şunu söyleyebilirim. 
Dersimi iyi çalıştım, hayatının geri kalanına yön verecek sınavına hazır biri olarak hissediyorum kendimi. 
Nasıl mı?
Birazdan paylaşacağım satırları dikkatlice okumanızı öneriyorum şimdilik. 
***
Dönüp bakıyorum da geriye, neler görmüşüz, neler geçirmişiz. Kimler gelmiş, kimler gitmiş. Siyasetten spora, bürokrasiden iş dünyasına kadar her alanda birçok isim tanımışık. Merhabamız olmuş, çay-kahve yudumlamış, aynı sofraları paylaşmışık. Kalplerini kazandıklarımız yanında, istemeyerek kırdıklarımız olmuş. Her birinin ayrı öyküsü var.
Uzun sayılabilecek İngiltere ve Fransa seyahatleri hayat yolculuğumun muhasebesini yapma açısından da ilaç gibi geldi bana. 
Uzun diyorum, çünkü ömrümüzün ilk baharı diyebileceğimiz yaşlarda 15 ayını vatan borcunu ödemekle geçirdiğimiz dönemi saymaz isek ilk kez bu kadar süreyi gurbette geçirdim.
Sıla özlemi çektim dersem yalan olur.  Londra ve Paris izlenimlerini aktardığım yazı dizisinde de belirttiğim gibi, özlemini duyduğumu tek şey Türk mutfağı, yurdumun iftar sofraları, teravih namazları çıkışında Paşa Camii yanındaki çay ocaklarında yaptığımız sohbetlerdi. 
***
Gurbet denilen en güzel yanı da bu olsa gerek. 
Yaşamınızda karşılaştığınız iyilikler kötülükler, güzellik ve çirkinlikleri sessiz-sakin kafayla yeniden düşünme, sorgulama bir çeşit kendi kendi kendinizin muhasebesini yapma imkanı sunuyor size ister istemez yalnız kaldığınız anlar, günler, aylar..
Gözlerinizin önüne geliyor yaşadıklarınız, yüreğiniz kıpır kıpır oluyor. 
Öyle anlar oluyor ki, duygularınıza yenik düşebiliyor, gözyaşı dökmemek için beyninizle mücadele ediyorsunuz. 
..ve ünlü şairin "Yaş 35" şiirindeki şu mısrası geliyor aklınıza.
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan...
***
Dillendirip bu dizeleri teselli etmeye çalışıyorsunuz kendinizi bir süreliğine olsada. 
İster istemez hayatın gerçekleriyle yüzleşiyorsunuz ileri-geri sarmaya başladığınızda "hayat" filmini..
Şairin dediği gibi, zamanla değiştiğine tanıklık ediyorsunuz insanın. 
Kendinizdeki değişimi anlayabiliyorsunuz, ama başkalarındaki ışık hızını aratmayan değişime takılıyor kafanız. 
Düşünüyorsunuz.. 
Empati üzerine empati yapıyorsunuz.. 
Yine de işin içinden çıkamıyorsunuz bir türlü.. 
..ve aklınıza yine bir dost tavsiyesi geliyor. 
Cümleleri tek tek beyninize kazıyıp arkadaş ile dost arasındaki farkı anlıyorsunuz. 
İşte beni teselli eden o dost tavsiyesi.
Okurken düşünmenizi öneririm..
***
Arkadaş evinize geldiğinde misafir gibi davranır...
Dost geldiğinde buzdolabını açıp istediğini alır...
Arkadaş senin ağladığını görmez...
Dostunun omuzu ise senin gözyaşlarınla ıslanır...
Arkadaş davetine katılınca bir paket hediye ile gelir...
Dost sana yardım etmek için erken gelir; toparlanman için geç gider...
Arkadaş, onu o yattıktan sonra ararsan rahatsız olur...
Dost neden bu kadar geciktiğini sorar, derdini anlatmak için...
Arkadaş bir kavgadan sonra her şeyin bittiğini düşünür...
Dost ise tekrar arar....
Arkadaş senin daima onun arkanda olmanı ister...
Dost ise her zaman senin arkandadır ...
Arkadaş zaaflarınızı öğrenir ve onları kullanabilir...
Dost zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder...
Arkadaş zayıflıklarınızı bilirse başınıza kakar...
Dost zayıflıklarınızı bilirse örtmeye çalışır ...
Arkadaş sizi ikinci görmek ister, Dost ikinciniz olmaktan şeref duyar...
Arkadaş sıkıntınız olmadığında yanınızdadır...
Dost sıkıntınız olduğunda size koşar...
Arkadaşlarınıza siz huzur vermeye çalışırsınız...
Dostlarınız size huzur vermeye çalışır...
***
Hangi birimiz gözü kapalı, canı yürekten imza atıp kabullenmez bu dost tavsiyesinin altına. 
Hem ne diyor Hz. Mevlana; 
Lisânı ağızda olanı değil, lisânı gönülde olanlara YÂR et bizi... 
Tebessümü simâsında olanı değil, tebessümü gönülde olanlara kat bizi... 
Aşkı tende sananı değil, aşkı ruhunda CAN bilenlere arat bizi...
***
Yaş olmuş 51.. 
Çocuk denilebileceğimiz yaşta "eti senin, kemiği benim" denilerek itildiğimiz matbuat dünyasında tüketmişiz bunun 40 yılını.. 
Dile kolay.. 
Otuzbeşi çoktan devirmişiz meslekte. 
Devirşimiz, ama  yolun yarısı bile etmiyor bence, henüz daha yolun başındayım.. Öğreneceğimiz çok şey var şu adına ömür denilen yaşam veya sınav sahnesinde..
Kırılgan mıyım, kaygısız mıyım?
İşte onu sormayın bana..
İyi değil demek ne haddimize, şükürler olsun her halimize..
...