Basın ve ifade özgürlüğü noktasındaki tartışmalar son dönemde zirve yaptı.
Siyasetçilerin medya ve gazetecilere yönelik bitmek tükenmek bilmeyen suçlamaları..
Basın-yayın kuruluşlarına yapılan baskınlar, kurşunlamalar...
Gazetecilere yönelik sözlü tehditler yanında tekmeli tokatlı ve silahlı saldırılar...
Gazete ve dergi toplatma kararları.. İnternet sitelerine erişim yasakları...
Dayatmalar.. Baskılar...
Dün vardı.  
Bugünde var. 
Yarın olmaz diyen yok!
Çünkü, kendisini en özgürlükçü parti olarak gören CHP'nin, üst düzey yöneticisi "iktidara geldiğimizde, şu...şu...şu... gazetelere, televizyonlara el koyacağız.." diyebiliyor. 

***
Böyle bir atmosferde yaşıyoruz. 
Medyaya baskı, şiddet bu kafayla bitmez!
Neden mi bitmez.
Çok basit anlatımla söyleyelim.
Adına medya denilen gazete, televizyon, radyo, dergi, internet haber siteleri.. Kelimenin tam anlamıyla KURŞUN KALEMLERden oluşan bir gladyo gibi..
Herkesin eli tetikte diyebileceğimiz bir durum vaziyet var.
Hergün ekranda izliyor, gazetelerde ve haber sitelerinde okuyorsunuz.
Gazetecilerin köşelerinde birbirleriyle fikir sınırlarını aşan tartışmaları, pardon küfürleşmeleri...
Gazetecilerin meslektaşları yanında, karşı görüşteki isimleri hedef göstermeleri...
Gazeteci ve yazarların tehdit, şantaj içerikli manşetleri, özel hayatları ihlal eden ve karartan yayınları...
Gazeteci ve yazarların, savcı olup iddianame yazmaları, hakim olup ceza kesmeleri..
"Bu yazdıkların az bile kalır" dediğinizi de işitir gibiyim.

***
Baştan alalım. 
Kimsenin kimseye saygısı olmadığı gibi, nifak tohumları saçma yanışına tutuşmuş durumda.
Herkes herkesin sınırını aşmayı, üzerine vazife olmayan işlere karışmayı kendine görev edinmiş durumda.
Kokuşmuşluk diz boyu. 
Yaşananları yan yana getirdiğimizde; 
Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete...
Allah sonumuzu hayreylesin demekten başka birşey gelmemesi de kötü insanın elinden. 
Diyorlar ki bana; 
"Medyaya baskı, şiddet son yıllarda görülmemiş boyutlara ulaştı. Neden sesin, soluğun çıkmıyor?"
Haklısınız.
Çünkü nefesimiz kesildi!
Başımız dönüyor, yetişemiyoruz bu hıza!

***
Bakın bugün 92. yılını kutladığımız Cumhuriyetin kuruluşuna liderlik eden M. Kemal Atatürk'ün, basın ile ilgili bugünde geçerliliğini koruyan çok güzel sözleri var.
Bunlardan biri; 
"Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır."
Bir diğeri; 
"Özel maksatla neşriyat yapan bazı gazetelerin, halkın ekseriyeti üzerinde yaptığı tesir, her memlekette olduğu gibi o gazetelerin lehinde değildir. "
..ve bir başka sözü ise; 
"Basının tam ve geniş hürriyeti iyi kullanmasının, ne derecede nazik bir vaziyet olduğunu söylemeye lüzum görmem.  Her türlü kanuni kayıtlardan evvel bir kalem sahibinin ilme, ihtiyaca ve kendi siyasi telakkilerine olduğu kadar vatandaşların hukukuna ve memleketin, her türlü hususi telakkilerin üstünde olan, yüksek menfaatlerine de dikkat ve hürmet etmek manevi zorunluluğu, asıl bu mecburiyettir ki umumi düzeni temin edebilir."

***
Atatürk'ün sözlerinden ben şunu anlıyorum:
1- Samimi olacağız.
2- Halkı kandırmayacağız.
3- Kamu yararı gözeteceğiz.

***
Aslında işin özeti şu:
Gazeteler sahibinin değil de, halkın gerçek sesi, gözü kulağı olsa..
Gazeteci de gazeteciliğini yapsa, haberini meslek etiğini yok saymadan yazsa..
Köşe yazarı ve yorumcular, fikirlerini yazıya dökerken kamu yararı adına bilgilendirme görevini yerine getireceği yerde
Cumhurbaşkanına, Başbakana, Milletvekillerine, Parti Genel Başkanlarına, Belediye Başkanlarına..
Kısaca hangi partiden olursa olsun, seçilmiş olan isimlere küfür etmeyi, hakaret etmeyi, hedef göstermeyi bir mağrifet, bir hüner, bir entelektüellik görmese..
İnanın herşey güzel olur bu ülkede..

***
Sonuç;
Basın özgürlüğüne evet.
İfade özgürlüğüne evet. 
Çok sesliliğe, çok renkliliğe evet.
Kurşun kalemlerle terör estirenlere hayır.
....