İlkokul son sınıftan itibaren simit sattım.

Sıfır sermaye ile başlıyorduk o günlerde..

Senet yok, kefil yok.

Giderdik bir fırına; "amca simit satmak istiyorum" derdik.

Sahibi "tamam" derse önce bir simit tablası verirdi. Onunla eve gidip, sabahın ilk ışıklarıyla beraber fırının önünde kuyruğa girerdik simitçi çocuklar olarak.

Fırıncının tek şartı başka fırından simit almamaktı.

Fakirin susamlı döneri simit ilk çıktığı anda çok lezzetlidir.

Şimdi veriyorlar mı bilmem, ama o dönemde fırın günde 2 adet yeme payı verirdi.

Birini sıcağı sıcağına satışa başlamadan önce yerdik.

İkinciyi öğle yemeği niyetine, ya ayran ya da çayla beraber.

Herkesin kendine göre bir güzergahı vardı. Genelde Ağır Sanayi Bölgesine (Kepsut Caddesi) gider, tren yolunun ordan "taze simit.." diye bağırmaya başlar, ara sokakları dolaşarak Kula Yağ fabrikasının oraya kadar giderdim.

Tabladakiler tükenince topladığımız parayı fırın sahibine teslim ederdik.  O da içerisinden bize düşen payı verirdi.

İlk kazancımı aldığımda yaşadığım heyecanı anlatacak kelimeleri seçmekte zorlanıyorum şu an.

Para düşmesin diye bir elimi cebimin üzerine sıkı sıkıya bastırarak koşa koşa eve gider, anacağıma teslim ederdim.

Ardından bir dilim salçalı veya üzerine şeker serpiştirilmiş yağlı ekmek elimize tutuşturulur, okul yoluna düşerdim. 

Okula gitmek "tatil" gibi bir şey idi, kenar semtin çocukları olan bizler için o günlerde!

Hey gidi günler hey!

Şimdiyse çocuğunu çalıştıran anne-babalara ceza kesiyorlar(!). O da yetmiyor "koruma" altına alıyorlar!!!

Dahası simit bile sattırmıyorlar!

O günler hayatın zor,

bir o kadarda saf, temiz olduğu yıllardı.

Bugün de fakirlik var,

ama çalışan, pardon iş beğenen yok!

Hazıra çok alıştık.

Hem hayatı, hem insanlığı tüketiyoruz.

Kardeşlerim.

Allah'ın izniyle bir ramazan'a daha ulaştık.

Belediyelerden açıklamalar geliyor peşpeşe.

"Şu kadar insana yardım kolisi dağıtacağız, şu kadar eve iftar yemeği ulaştıracağız.."

...ve buna benzer mesajları okuyorum sabahtan bu yana.

2000'li yıllar öncesi, fakirine yaptığı yadım ile övünen, reklam yapan yöneticiyi hiç görmemiş, duymamıştım.

Bugün "sağ elin verdiğini, sol elin bilmesin. " diyenler "enayi" yerine konuluyor.

Demek ki bize "milenyum" diye allayıp pullayıp havai fişek gösterileriyle karşılattırdıkları yıllar bugünler imiş.

Her türlü olumsuzluklarına rağmen korkarım ki, bugünlerimiz de "saf, temiz, iyi günler" olarak anılacak 2050'yi görebilecek insanlar tarafından.

Bugün en azından "taze, gevrek simit geldi" diye dolaşan abileri, amcaları, dedeleri görebiliyoruz sokaklarda..

X, Y, Z veya W, Q... adına her ne kuşağı deniliyorsa, işte o nesil bizim gördüklerimizin yüzde birini bilmeyecek, yaşadıklarımızın milyonda birini hayal bile edemeyecek.

Bizler bire bir hayatın içerisindeydik, şimdikiler ise, sanal dünyada çok büyük bir yok oluş felâketinin tam göbeğinde debelenip duruyor!

...

Sahi çocukluğunda simit satan kaç kişiyiz burada?

Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun,