Aslına bakarsanız o kadar abartılı bir fark yok aramızda.
Bizim onlara karşı üstün olduğumuz yönlerimiz var, onların bize karşı üstün oldukları yönleri.
Konakladığımız kentin sahil bölgesi olmasınï dikkate alarak bizim Körfezle bir mini kıyaslama yapalım örneğin.
Bizler denizi doldurup bina yapma becerisini gösterebilirken, zeytinlik alanları imara açma kabiliyetine sahip iken. Onların böyle meziyete veya düşünceye sahip olamadıklarını gördük.
Sahiller keşfedilmemiş. Bina, AVM yapılacak öyle çok boş alanlar var ki, iştah kabartıyor!
Bu noktada bizden çok eksiklikleri, almaları gereken çok dersleri var.
Bizim almamiz gereken ders yok mu?
Elbette var.
Benim başımdan geçen bir olayı aktarayım ve siz bunun adını koyun.
Kaldığımız evde yediğimiz akşam yemeğinden sonra bahçeye çay için çıktığımızda masa üzerindeki The Sun gazetesindeki bir haber dikkatimi çekti.
Bu anı aktarmadan bir not ďüşeyim.
Burada her eve gazete giriyor. Yaygın veya yerel gazete bizdeki kadar çok değil.
Neredeyse tamamı tabloid.
Renklilik yönüyle bizdekilere benziyor.
Sayfa sayıları bizdekilerin 3-4 katı. Bol resimli, bol içerikli. Fiyatları 40 ila 60 pens arasında. Bizim parayla ortalama 1.5 lira.
Biz herkes gazete okusun diyoruz ya burada herkes okuyor.
Kentin belli noktalarında satış yerleri var ve gerçekten de orjinal, estetik.
Kısacası her eve ekmeğin girmediği, gazetenin ihtiyaç hissedildiği bir ülke.
Ülkemde ise neredeyse "ah şu gazeteler olmasa" denilen, gereksiz görülen, yandaş, candaş, yalaka yakıştırmalarının yapıldığı ortam var.
Darısı bizim ülkenin, kentin başına dileğinde bulunarak kaldığımız yerden devam edelim.
Bakın o olay nasıldı?
The Sun'daki haberde İngiliz turistin Türkiye'de başına gelen olay aktarılıyordu.
Okuduğumda soğuk terler döktüm. Ülkemdeki olayı savunamadım. Kelimeler boğazımda düğümlendi. Bir süre sessiz kaldım.
Nasıl savunabilirdim ki!
Düşünsenize bir İngiliz ailenin evinde konaklıyorum.
Otobüs terminalinden alıp eve getirdiklerinde ilk işleri bana evin anahtarını vermekti.
Bir anda şaşırdım bu yaklaşım karşısında.
Düşünsenize birine misafir olarak gidiyorsunuz ve ev sahibi size evinin anahtarını teslim ediyor.
İlk kez karşılaştığım durumdu.
Siz karşılaştınız mı bilmiyorum. Karşınızdaki anan, baban değil. Akraba hiç değil.
Bize temel eğitimin verildiği ilkokulda iken öğretildiği gibi elin gavuru!
Galiba bu işte bir gavurluk var.
Veyahutta Türk insanı olarak bizde bir gariplik var!
Sözün özü şu;
Burada insanların aşırı derecede birbirine güveni var. Saygısı ona keza.
Buna zemin yaratılmış belli ki. Kanun, nizam, intizam..
Adına ne derseniz deyin. İnsanı, insana insan gibi davranıyor.
Devlet veya onu yönetenler de milletine karşı sorumluluğunu biliyor.
Anlayacağınız herkes dersine iyi çalışmış ödevinin ne olduğunun bilincinde.
Ülke olarak bizim ödevimiz belli ama; dersini çalışacak olanı ara ki bulasın!
Bu arada, meslektaşlarımın günü kutlu olsun.
Gazetecilerin bayram yapacağı günleri görürüz inşallah!
See you...
(24 TEMMUZ 2013)