Vilayet binasının karşısında Mikail'in çay ocağı var.
Mekanın önü ferah, havası temiz, esintisi insanın içini serinletiyor..
Bizlerde zaman zaman takılırız oraya.
Arkadaşlarla dün çaylarımızı yudumlarken Balıkesir'in en çok gezen milli piyangocusu Resul geldi yanımıza.
Kafasına birşey takılmış. "Abi keyif ne anlama geliyor" diye sordu.
"Hayrola" karşılığını verdikten sonra; "Esenlik, sağlık, iç rahatlığı, huzur, afiyet" gibi anlamlar taşıdığını söyledik.
"Olur mu abi ya.. Biraz önce bir arkadaşıma 'keyifler nasıl?' diye sordum. Bana 'ben eşek miyim' diye çıkıştı" diye devam eden Resul kardeş "Abi ne olursun keyif üzerine bir yazı yazar mısın. Ne olduğunu herkes bilsin" ricasında bulundu.
Aslında Resul'un "Keyfin nasıl?" diye sorduğu vatandaş "Keyfimin kâhyası mısın" demeliydi ama, o keyifleri karıştırmış anlaşılan.
Eloğlunun keyfinin kâhyası mıyız ki, onun bunun alışkanlıklarına, düzenin, davranışlarına karışarak "eşşeklik" edelim..
Konu 'keyif'ten açılmışken yaşamımızdan buna benzer örneklerle devam edelim.
Bilirsiniz bazen insan hayatı yaşar, bazen de onu sırtında taşırmış.
Bazen hayatın santimi santimetresi, saniyesi dakikası inanılmaz anlarla geçer. 
Bazen de dönüp geriye baktığınızda ceviz kabuğunu doldurmayacak bir yaşam, bir an görürsünüz.
Sorsalar, “Kendin, kentin ve ülken için ne yaptın?” diye.
Öyle sanıyoruz ki, bazılarının bu soruya verebilecek cevabı yoktur.
Aslında onların yaşadığı; kin, nefret ve düşmanlıkla bulanmış bir süreç..
Ne kendilerine, ne kentlerine, ne de ülkelerine yararları var.
Çığırtkanlıklarıyla dolu ve hayattan daha çok rezalet diyebileceğimiz rüya gibi adeta..
Uyanabilseler bir rüyadan anlayabilecekler hayatı, yaşadıkları kenti ve ülkeyi ama!..
Geçmişte gördüğüm, yaşadığım, tanık olduğum anları şöyle gözlerimin önüne getiriyorum ve bugünkü manzaraya bakıyorum da, onlar adına gelecekten umutlu değilim.
Kendi kendileriyle yaşadıkları kavgaya veya birbirlerine karşı besledikleri kin, nefret ve düşmanlığa birşey demiyorum.
Yesinler birbirlerini!
Allah da yollarını açık eylesin..
Ama kendileriyle birlikte başkalarına da zarar veriyorlar.
Topluma ve camialarına kötü örnek oluyorlar..
Bilirsiniz, “bütün” parçaların toplamından ibaret değildir.
Kendisi bir “parça” iken, diğer parçalarla uğraşmak, onları yapmak veya bozmak, temelde kişinin “bütün”le bağlantısını zedeler, ancak bütüne zararı dokunmaz, dokunamaz.
“Bütün”, kendi dengesini korur, herşeye ve kişiye rağmen korur.
Hepimiz kabul etmeliyiz ki, “BÜTÜN” bir denge içerir.
Şöyle bir kanaviçe işlediğimiizi düşünelim.
Çoğunluğumuz belli renkteki iplik ile küçük bir alanda çalışıyoruz.
Yanımızdakine baktığımızda onun elindeki iplik de, çalıştığı ortam da farklı.
Kendimizin tarzını “doğru”, yanıbaşımızdakinin ise “hatalı” olduğunu düşünür, söyleriz hemen.
Bir an için kanaviçenin tümünü görebilsek, mükemmel manzara serilir gözümüzün önüne.
Bu manzarada siyah da, en az beyaz kadar gereklidir.
Birbirimize katkımız ne olabilir?
İşlediğimiz kısım özen ve düzen içeriyorsa, çevremizdeki biri veya birileri bizim rengimizi sever, az veya çok o rengi de kullanır kendi alanında.
Bize düşen, kendi işimizi doğru ve güzel yapmak ve kılmaktır.
Topluma ve geleceğe iyi örnek olabilmektir.
Kendimiz, kentimiz ve ülkemiz için güzel anlar yaşayalım, yaşanmasına katkı sağlayalım.
Yapmamız gereken sadece bu kadar.
Bunu bugüne kadar yapabildiysek ve gelecekte de yapabilirsek ne mutlu bize..
İşte o zaman hem hayatı yaşar, hemde sırtımızda taşırız. .
Yüzünüzden gülücükler, yüreğinizden insanlık duygusu hiç eksik olmasın...